Selçuklu döneminden kalmış bir mektubun içinden konuşan elçinin söyledikleri, bir cambazın sakarlıkları, mezarda dimdik halde bulunan bir dostun vücudunun üstüne yazdıkları, bir fotoğrafçının defterine çiziktirdikleri Veysel Altuntaş'ın anlatı dairesinin içinde bulunan ve gittikçe gelişen hatta bazen bu daireye sığmayıp taşan bir gerçeklikle çıkıyor karşımıza. Veysel Altuntaş, çeperleri sert rüzgârlarla çevrili küçük bir nokta içinde başlayan sonra gittikçe genişleyen bir yaşam dairesi çiziyor. Bu küçük daire önce insandan başlıyor. Tüm bileşenlerin merkezinden. İnsana kırık bir aynadan bakıyor Yaşamak Sandığını.