“Bazı yalandan yiğitler olur, yalandan sofu dahi bulunur,” diyor Cléante, Tartuffe’te.
Molière’in başyapıtları arasında sayılan bu ünlü oyun, sahte bir sofunun dindarlık kisvesi altında gözünü boyamayı başardığı zengin bir burjuvayı ve ailesini nasıl felaketin eşiğine getirdiğini anlatıyor.
Ahmed Vefik Paşa bu eseri “Tartüf” başlığıyla ve orijinali gibi manzum biçimde tercüme etmiştir. Kaynak metindeki aksiyona sadık kalmış ancak bazı ifade, gönderme ve sözcükleri ya hiç çevirmemiş ya da tüm imkânları kullanarak yerelleştirmiştir. Böylece asıl metindeki kimi baskın unsurlar puslanırken; Türk toplumuna, gelenek ve göreneklerine daha uygun yenileri ya da benzerleri ortaya çıkmıştır. Kısacası; esas olay örgüsü ile karakterlere sadık, buna mukabil asıl metinden ayrı addedilemeyecek bağımsız bir Molière eseri yaratmıştır.
Sahneye taşıdığı olayın canlılığı, kullandığı dilin zenginliği ve işlekliği, en önemlisi başka bir din ve topluma mensup karakterler üstünden dönemin Osmanlı toplumunun özelliklerini yansıtma becerisi, Paşa’nın “Tartüf”ünü günümüz okuruyla yeniden buluşturma çabamızın temelini oluşturuyor.
Öte yandan; dil yaşayan bir organizmadır, dış etkilere fazlasıyla açıktır, kolayca biçim değiştirir. Tam da bu yönüyle Ahmed Vefik Paşa’nın ilmî çalışmalarının büyük bölümünün konusunu teşkil etmiştir. O, hazırladığı lügatlerde unutulmuş, ihmal edilmiş ya da tarihin derinliklerinde kaybolmuş Türkçe kelime, deyim, deyiş ve atasözlerini günışığına kavuşturmuş; bunları -tıpkı Tartüf’teki gibi- eserlerinde kullanarak dili hem canlandırmaya hem de zenginleştirmeye çalışmıştır.
Bu kitap da onunki kadar engin olmamakla beraber benzer bir gayretin ürünü. Dileriz okuruna hem keyif verir hem de farklı bakış açıları kazandırır.