Klasik Edebiyat ve Tasavvuf Tarihi alanlarinda çok önemli yere sahip Abdülbâki Gölpinarli, Mevlânâ’nin her devirde ekmek su gibi ihtiyaç duyulan görüslerini ve Mesnevî, Divan-i Kebîr ve FîhiMâFîh gibi saheserlerinden seçmeleri bu kitapta bir araya getiriyor. Sems-i Tebrizî'nin Konya'ya gelisinden önce Mevlânâ Celâleddin elli yaslarinda, olgun, ibadetle mesgul bir din âlimiydi. Medresede ders verir, camide vaaz eder, eli öpülür, duasi alinir bir mürsiddi. O zamanlar Mevlânâ'da rindlik tamamiyla gizliydi ve eger Sems'le bulusmasaydi, ne düsüncesinde ve ne de düsüncesinin yansimasi olan siirinde o coskunlugu ve devrini çok asan insanlik görüsü ortaya çikacakti. Geceleyin ay isigisin, dudakta balsin, sekersin. Yâ Rabbi, Yâ Rabbi, kimsin sen? Tamamiyla latif, taze, görülmemis bir seysin sen hâsili.Her an senden ululuk, nur, yücelik, bizden de mal, can ve bas. Alisveris böyle olunca daha hos, daha güzel, hem sen vermedesin, hem sen almada. Askindan canimizi kurtarmanin imkâni yok. Yalniz elimizden gelen, ölmek, seker gibi erimek. Elinden zehir içmek bile bize, ab-i hayata kavusmaktir. Ey Tebrizli Hak Sems'i, sen cansin, gönülsün, sevgilisin. Hem rahatsin, hem huzur. Hem dertsin, hem derman.