İnsanın şerefi ve bütün yaratıklara kendisini üstün kılan meziyeti, Allah Teala'nın kudret ve azametini tanımaya ve O'nu bilmeye bağlıdır. Öyle bilme ki, dünyada, dünyanın güzelliği, kemali ve medar-ı iftiharıdır. Öyle marifet ki, âhiretin azığıdır, insanoğlu ancak kalbiyle Allah'ın mârifetine hazırlanabilir. Kalbin dışında herhangi bir azasıyla marifete hazırlanamaz. O halde Allah’ı bilen kalptir... Allah'a yaklaştıran kalptir. Allah için çalışan kalptir. Allah Teâlâ için gayrette bulunan, Allah Teâlâ nezdindeki sırları keşfeden kalptir. Diğer azalar ise kalbin hizmetçi ve bağlılarıdır. Kalbin çalıştırdığı aletlerdir. Efendinin, kölesini çalıştırdığı, çobanın (idareci) raiyesini güttüğü ve sanatçının aletini çalıştırdığı gibi, kalb de diğer azaları çalıştırmaktadır.
Yüce Allah nezdinde makbul olan kalptir. Şu şartla ki, Allah’ın gayrısından boş ola. Allah’ın gayrısıyla dolu olduğu zaman da Allah'tan perdelenen ancak kalptir. Kalptir kendisine hitâb edilen. Allah'a yaklaşmakla mutlu olan kalptir. Bunun için insanoğlu kalbi temizlediği zaman, felaha kavuşur. Kalbi kirlettiği ve gaflete daldırdığı zaman, şekavete sapar ve rahmetten mahrum olur.
Hakikatte Allah'a itaat eden kalptir. Azalar üzerine ibadetlerden gelen nurlarını saçan kalptir. Allah'a karşı gelen ve isyan bayrağını açan, kalpten başka hangi aza olabilir? Azalar üzerine ibadetlerden gelen nurlarını saçan kalptir. Allah'a karşı gelen ve isyan bayrağını açan, kalpten başka hangi aza olabilir? Azalara sirayet eden fuhşiyat ancak onun eseridir. Zahirin güzellikleri ve çirkinlikleri ancak ve ancak kalbin karanlık ve nurlu olmasından ileri gelir. Zira her kalb, içindekini dışarıya sızdırıyor. Kalb, o nesnedir ki, insanoğlu onu tanıdığı zaman, muhakkak nefsini tanımıştır. Nefsini tanıdığı zaman muhakkak Rabbini tanımıştır.