Ideoloji terimi birbiriyle bagdasmayan çok fazla anlam barindiriyor. Rorty, Foucault gibi bazi kuramcilar bu terimi tamamen atmayi ya da onun "söylem-iktidar iliskisi"ni geçirmeyi öneriyorlar. Habermas, ideolojinin yerini "teknige" biraktigini, geç kapitalizmin artik hiçbir söylemsel mesrulastirima ihtiyaç duymadan "kendi kendine" isledigini iddia ediyor. "Sorun gerçekligin yanlis temsili (ideoloji) degil, gerçegin artik gerçek olmamasidir" diyen ve toplumsal yasamin agir bir anlam kanamasi geçirerek mevta oldugunu savunan Baudrillard, bu görüsün nihilist bir varyantini dile getiriyor.Tam da bu dönemde "reel" dünyada milliyetçilik ve dinsel köktencilik gibi ideolojilerin yeniden sahlandigina (yani ortada hâlâ "yanlis" ve "anlamli" bir seyler olduguna) dikkat çeken Eagleton bu kitabinda öncelikle ideoloji kavramindan bütün bütüne vazgeçmenin ne denli makul bir sey sayilabilecegini sorguluyor. Son derece açik seçik bir dille ve gündelik yasamdan aldigi esprili örneklerle Aydinlama'dan Postmodernizme, Marx'tan Laclau ve Mouffe'ye ideoloji kavrami hakkinda düsünmüs hemen herkesin görüslerini aktariyor. Salt aktarmakla kalmiyor, onlarla verimli bir diyaloga ve yer yer polemige de giriyor. Aslinda kitabin tamamina "heterodoks" bir Marksistin postmodernist ve postmarksist düsünürlere karsi gelistirdigi heyecan verici ve çetin bir polemik gözüyle bakilabilir. "Ideoloji"nin gerçekten de birçok anlami olmasindan yola çikan Eagleton'un amaci bunlari sentezleyip tek ve yeterli bir ideoloji tanimina ulasmak degil; bu, ne mümkün ne de faydali bir sey ona göre. Metnin basinda sundugu on alti ideoloji tanimindan iki ana gelenek çikariyor: Bir yanda dogru ve yanlis bilme fikriyle, yanilsama, çarpitma ve mistifikasyon anlaminda ideoloji ile ilgilenen "epistemolojik" gelenek, diger yanda fikirlerin toplumsal islevi ile ilgilenen "sosyolojik" gelenek. Sol radikalizmin bu iki gelenege de, tabii ki içerdikleri sinirlarin farkinda olarak, sahip çikmasi gerektigini savunuyor Eagleton. Adil ve degil de içeriden sorgulayacak bir "ideoloji elestirisi"nden vazgeçilemeyecegini söylüyor. "Yanlis bilinç" kavraminin her türlü içerimini reddeden postmodernistlerin tersine, radikalizm mevcut toplumsal düzenin sistematik olarak ürettigi belli "yanlisliklari" belirleyip onlarla mücadele etmekten kaçinamaz. Temel yanlislik ise, insanligin tarihsel olarak gelistirdigi yaratici güçlerin tam anlamiyla hayata geçirilmesinin engellenmesidir. Bu yarginin kendisi de olasi ve arzu edilir bir gelecegin (Ütopya'nin) bakis açisindan verilir ve bu gelecegin taslagi bugün potansiyel olarak mevcuttur. Yani bugün kendisiyle özdes degildir. Hiçbir toplumsal düzen insan enerjilerini tamamen massedemez, hiçbir "egemen" ideoloji sanildigi kadar "saf" ve birlestirici degildir.Sadece postmodern düsüncenin açmazlariyla ilgilenenlere degil, nelere, niçin karsi çiktigini gerçekten "bilmek" isteyen herkese önerilir.