Stefan Zweig, 28 Kasım 1881 yılında Avusturya - Macaristan İmparatorluğu'nun başkenti olan Viyana da dünyaya geldi. Yahudi, kültürlü ve varlıklı bir aile de dünyaya gelen Zweig’in babası Moritz Zweig tekstil sanayicisi, annesi Ida Brettaue ise Hohenems kökenli tüccar bir ailenin İtalya da büyümüş kızı idi.
Zweig ailenin ikinci çocuğuydu, varlıklı olan ailesinin desteğiyle beraber küçük yaşlardan itibaren kültür ve sanat dalında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Latince, Yunanca, Fransızca konuşmayı öğrendi. Yıl 1889 da Viyana'da Wasagasse Gimnasium'dan mezun oldu. Ardından Viyana Üniversitesi felsefe bölümünü kazandı. Fakat zamanının çoğunu Theodor Herzl'in yöneticiliğini üstlendiği "Neue Freie Presse" gazetesinin edebiyat ve kültür sayfaları için yazılar yazmakla geçirdi.
Bununla ilgilenirken üniversiteyi aksatıyordu. 1897 yılından itibaren birçok dergide ilk şiirleri yayınlandıktan sonra, bu şiirlerini 1901 yılında "Silberne Saiten" başlıklı bir derlem hâlinde yayımladı, ilk romanı "Die Liebe der Erika Ewald" da 1904 yılında yayım hayatına girdi. Zweig aynı zamanda 23 yaşında okuduğu felsefe dalında doktora yaptı.
Zweig o dönemin şartlarına göre oldukça lüks bir yaşam tarzı sürdü. 1907-1909 yıllarında Kuzey Hindistan’ı ve Hint adalarını gezdi. 1912 yılında bu yolculuğa Amerika’yı da ekledi. Bu seyahatler aynı zamanda onu diğer yazar ve sanatçılarla temas haline getirdi.
Zweig I. Dünya savaşı başlayınca Viyana’ya geri döndü. Orduya gönüllü olarak katılan Zweig, yazılarıyla savaşı destekliyordu. İlerleyen zamanlarda savaşın acılarını keşfedince savaş karşıtı bir durum sergilemeye başladı. 1918 senesinde çıkardığı "Der Zwang/ Zorlama" bu dönemin ürünü ve savaş karşıtı yazılarından biridir.
Savaş sonrasında Salzburg’a yerleşti. Bir zaman sonra evlendi. 1933 yıllarında Naziler Yahudilerin kitaplarını toplatarak yakıyordu. Zweig de Yahudi kökenli olduğu için kara listeye alınmıştı. Bulunduğu yeri terk ederek Londra’ya taşındı. 1937 yılında eşinden ayrıldı. 2 yıl sonra 1939 yılının eylül ayında Lotte Altmann ile evlendi. Bu seferde Hitlerden kaçan Zweig, 4 ülke gezdi. Stefan Zweig, 22 Şubat 1942’de Rio de Janerio’da karısı Lotte ile birlikte aşırı dozda Veronal içerek intihar etti.
Stefan Zweig, Avusturya’nın Viyana kentinde, 1881 yılında dünyaya gelmiştir. Çocukluğunda iyi bir eğitim görmüş olan yazar, Latince, Fransızca, İngilizce ve Yunanca dillerini iyi bir şekilde bilmektedir. Yazarlığının yanında, gazeteci, oyun yazarı ve biyografi yazarıdır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Viyana’da gönüllü olarak arşiv memurluğu yaptı. Savaştan sonra Avusturya’ya dönerek, Salzburg’a yerleşti ve Frederike Von Winternit ile dünya evine girdi.
Yirmi yıl Salzburg’ta yaşayan Stefan Zweig’in en verimli yılları bu yıllardı. Stefan Zweig yazdığı makaleler ve yaptığı konferanslarla aşırılılığa karşı uyarılarda bulundu.
Tolstoy’un doğumunun 100. Yılında yapılan kutlamalara katılmak için Sovyetler Birliği’ne gitti.
1933 yılında Naziler kitapları yaktılar. Bu kitapların içerisinde Yahudi kökenli yazar Stefan Zweig’in de kitapları yer alıyordu. Ülkesini terketmek zorunda kalan yazar Londra’ya taşındı ancak burada aradığı huzuru bulamadı.
Karısı Frederike’den 1937 yılında ayrıldı. Stefan Zweig, İngiliz vatandaşlığına geçmek için başvuruda bulunmuş, II. Dünya savaşında İngiliz tabiiyetine girmiş, Portekiz, rjantib ve New York’a gitmiştir.
Stefan Zweig, Brezilya’ya yerleşmeye karar vermiştir. Brezilya’da çok ünlenen eseri olan Satranç’ı yazmıştır. Yazar çok üretkendi. Birçok konuda denemeler yaptı, lirik şiirler yazdı, biyografi alanında denemeler yaptı ve trajedi türünde sahne eserleri verdi.
Freud’u yakından takip ettiği için, biyografi çalışmalarında Freud’dan fazla etkilenmiştir. Üç büyük isim olan Balzac, Dostoyevski ve Dickens’in biyografilerini yazmıştır.
Stefan Zweig, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle çok üzgündü. Alman şair Kleist’in kendini ve eşini vurarak intihar etmesinden fazla etkilenen Stefan Zweig, İkinci Dünya Savaşı sırasında evlendiği karısı Lotte ile aynı sonu yaşamak istemekteydi.
Stefan Zweig, soda şişesine bol miktarda zehir koyar ve bu zehirden üç yudum içerek, şişeyi karısına uzatır. Karısına eğer yanına gelmek isterse, istediği zaman bu şişeden içebileceğini söyler. Karısı bunun üzerine Stefan Zweig’e onu sevip sevmediğini sorar. Yazardan sevdiğini duyunca, tüm şişeyi içerek yatağa Stefan Zweig’in yanına uzanır. Hitlerden nefret eden yazar, Hitlerin dünyayı düşürdüğü durum yüzünden intihar etmiştir. Bu intihardan üç yıl sonra, Hitler ve eşi de aynı şekilde intihar edecektir.
Türkçe’de yayımlanan Stefan Zweig kitapları ve kronolojik sıralamaları nelerdir gelin birlikte inceleyelim.
Acımak (1969)
Yürek Çöküntüsü (1970)
Herkesin Dostu Anton
Dünün Dünyası (1985)
Bir Kadının Yürmi Dört Saati (1986)
Yarının Tarihi (1991)
Kendileri ile Savaşanlar: Kleist, Nietzsche, Hölderlin (1. Cilt) (1991)
Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski (2. Cilt) (1991)
Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy (3. Cilt) (1991)
Lyon’da Düğün (1992)
Yıldızın Parladığı Anlar (1995)
Karışık Duygular (1995)
Satranç (1997)
Günlükler (1997)
Değişim Rüzgarı (1998)
Calvin’e Karşı Castellio ya da Köleliğe Karşı Özgür Düşünce (1998)
Fouche, Bir Politikacının Portresi (1999)
Tehlikeli Merhamet (2000)
Amok Koşucusu (2000)
Amok (1954)
Balzac, Bir Yaşam Öyküsü (2002)
Magellan (2002)
Freud ve Öğretisi (2003)
Yakıcı Sır (2004)
Ruh Yoluyla Tedavi (2005)
Amerigo (2005)
Mektuplaşmalar (2007)
Buluşmalar (2008)
Rotterdamlı Erasmus, Zaferi ve Trajedisi (2008)
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat ve Bir Yüreğin Ölümü (2009)
Clarissa (2010)
Gömülü Şamdan (2015)
Wondrak (2018)
Korku (2018)
Olağanüstü Bir Gece (2015)
Stefan Zweig’in Türkçe’ye çevrilen yirmi altı eseri vardır. Ayrıca oyun, biyografi ve tarihsel yazın, öykü, deneme ve roman türlerinde eserler vermiştir.
Stefan Zweigh En İyi Kitapları Nelerdir?
Satranç: Stefan Zweig, Satranç kitabını intihar etmeden kısa süre önce tamamlamıştır. Satranç uzun bir öyküdür. Öyküde mekan New York’tan yola çıkıp Buenos Aires’e doğru yol alan bir gemidir. Kitabın anlatıcısı büyük ihtimalle Stefan Zweig, dünyaca ünlü satranç ustası olan Mirko Czentovic’i tanımak ister. Mirko Czentovic ve anlatıcı arasında bir maç ayarlanır ve gizemli biri tarafından anlatıcının maçı kaybetmesi engellenir. Gizemli kişi Dr. B’dir. Stefan Zweig, faşizmin dünyadaki tüm güzellikleri yok edeceğine inanır. Bunu da satranç kitabında Dr.B’nin tek başına bir ordaya kapatılmasıyla anlatır. Stefan Zweig, Dr.B’nin odaya kapatılması simgesinin altında, faşizmden önce Avrupa’da yer alan hayat, sanat ve ahlakı anlatmaktadır. Kitapta faşizm sembolu kaba ve cahil olan Mirko Czentovic ile anlatılmaktadır.
Dünün Dünyası: Stefan Zweig, bu kitabında kendi yaşam öyküsünün anlatmasının yanında, huzurlu ve güvenli Avrupa’nın, kaos ve kargaşanın hüküm sürdüğü Avrupa’ya nasıl dönüştüğünü anlatmaktadır. İyilik ve güzelliği içerisinde barındırmayan yeni dünyanın neye benzediğini, burjuva bir aileden gelen yazarın dilinden anlatılmaktadır.
Olağanüstü Bir Gece: Kitabın kahramanı burjuva bir gençtir. Bu gence anne ve babası öldükten sonra yüklü bir miras kalır. Bu miras sayesinde kitabın kahramanı çalışmadan rahat bir hayat yaşar. Burjuva genci sevgilisi başka biriyle evlenmek için terkeder ancak genç bu durumdan herhangi bir rahatsızlık duymaz ve bunun normal olmadığını düşünür. Bir Pazar gecesi işlediği suçtan sonra hissettikleri ise içinde yıllardır sessiz kalan bir şeylerin yeni yeni uyandığının bir göstergesidir.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu: 1920 yılında yazılmış uzun bir öyküdür. Uzun bir mektup niteliğinde olan bu kitapta, bir kadının hayatı boyunca tanışmadan sevdiği bir adama yazdığı yazılardan bahsedilmektedir. İnsan psikolojisini oldukça iyi yansıyan bu mektup, mutlak aşkı sorgulamaktadır.
Amok Koşucusu: Amok, cinnet halini ifade etmek için kullanılan hiddetle saldıran ve gözü kara olan anlamına gelen demektir. Yüksek ateşle başlayan bir hastalığın adı olan Amok, hayat boyu önünüze çıkan her şeye saldıracağınız bir hastalığın da adıdır. Kitap amok hastalığına yakalanan bir kadının, kitabın kahramanı olan doktordan yardım istemesini konu alır. Kadının karakterini sevmeyen doktor bu yardım talebini reddeder. Daha sonra bu durumdan rahatsız olan doktor, hasta kadını her yerde arar. Doktor bu aramaları nedeniyle adeta bir amok koşucusu olur.
Mecburiyet: Stefan Zweig’in Birinci Dünya Savaşından sonra, savaş karşıtı duygularla yazdığı en önemli eserlerinden biridir. Kitabın başkahramanı ressam Ferdinand, askerlik nedeniyle İsviçre’ye kaçar. Mecburiyet psikolojik analiz öyküsüdür ve Stefan Zweig’in kendi deneyimleri de kitapta yer almaktadır.
Sabırsız Yürek: Sabırsız Yürek, Stefan Zweig’in tek romanıdır. Kitapta çokça psikolojik ögeler yer almaktadır. Stefan Zweig, Freud’un öğretisine merak duyduğu için, ondan etkilenerek bu romanı yazmış olabilir. Acıma duygusunun insanı nasıl kaosa sürüklediği üzerinde durduğu kitap, kendi biliçaltınızla yüzleşmeniz açısından iyi bir seçenek olabilir. Stefan Zweig’e göre iki tür acıma vardır; birincisi zayıf ve sabırsız acıma, ikincisi de güçlü, iradeli ve ne istediğini bilen acıma. Kendinizle yüzleşmek için harika bir eser.
Ay Işığı Sokağı: Kitapta başkahraman olan bir gezginin, gezisinin ertelenmesinin ardından Fransız liman kentinde yer alan denizciler mahallesini keşfetmesi ve limana yakın bir barda arya söyleyen sesin onu etkilmesinin ardından, o barda yeni insanlar ve hayatlar tanımasını anlatıyor.
Dünya Fikir Mimarları: Bu kitap dizisi, üç ayrı biyografik çalışmadan oluşmaktadır. Birinci ciltte, Kendileri ile Savaşanlar; Höderlin, Kleist ve Nietzsche’den bahsedilir. İkinci ciltte, Balzac, Dickens ve Dostoyevski’nin bilinmeyen yönleri ele alınmaktadır. Üçüncü ciltte ise Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal ve Tolstoy öyküleri yer almaktadır.
Düşünsel hayat, edebiyat ve sanatın en önemli temsilcilerinden biri olan yazar ve düşünür Stefan Zweig, bu dizide ölümsüzleşen biyografik çalışmalara imza atmıştır.
Stefan Zweig, roman, öykü, tiyatro oyunu, biyografi ve deneme kitapları yazan, üretken bir yazardır. Ayrıcalıklı şekilde biyografi üzerine yazmaktadır. “Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski”; “Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche”, Marie Antoinette, Magellan, Amerigo, Fouche, Erasmus, Stendalh gibi eserleri oldukça dikkat çekmektedir.
Eşi ile birlikte 23 Şubat 1942 yılında, Brezilya’nın Petropolis kentinde ardında bir mektup bırakarak intihar eder. Mektubunda; “Kendi isteğimle ve bilinçli olarak hayattan ayrılmadan önce, son bir görevi yerine getirmeye kendimi mecbur hissediyorum. Bana ve çalışmalarıma böyle iyi ve konuksever şekilde kucak açan harikulade ülke Brezilya’ya içtenlikle teşekkür etmeliyim. Her geçen gün, bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim ve benim lisanımın konuşulduğu dünya, bana göre mahvolduktan ve manevi yurdum Avrupa’nın kendi kendisini yok etmesinden sonra, hayatımı yeni baştan kurmayı daha fazla isteyebileceğim başka bir yer yoktu. Ama 60 yaşından sonra, yeni baştan başlamak için özel güçlere ihtiyacım vardı. Benim gücüm ise, uzun yıllar süren yurtsuz göçüm sırasında tükendi. Böylece, ruhsal çalışması her zaman en büyük sevinci, bireysel özgürlüğü dünyanın en büyük nimeti olan bu hayatı, zamanında ve dimdik sona erdirmek bana daha doğru görünüyor. Bütün dostlarımı selamlarım! Umarım, uzun gecenin ardından gelecek sabahı görebilirler. Ama ben aşırı sabırsızım, bekleyemeyeceğim o sabahı.”
Şanssızlık, insanı alıngan; sürekli acı ise adaletsiz kılar.
Herkesin bu derece birbirine benzediği bir toplumda, yalnızca anormalliğin bir değeri vardır.
Büyük insanlar hayranlık duyar, ama belli bir mesafeden; çünkü yakınlığın iyi olmadığını düşünürler.
Vicdan hatırladıkça hiçbir suç unutulmaz.
Bir tek saatin kaybettirdiği şeyi, bin yıl geri getiremez.