“Aptallar etkin bir yönetim istediklerini söylerler ama her zaman en kötüsünü seçerler. Aptallar yolsuzluğu ortadan kaldırmak istediklerini söylerler ama yolsuzluk daha da büyür. Aptallar yoksulluğu ortadan kaldırmak istediklerini söylerler ama yoksulluk çok daha geniş kitlelere yayılır. Hele de aptallar ülke planlamasının sinir merkezine nüfuz etmişlerse artık geriye aptalların devrimine şahitlik etmekten başka bir şey kalmaz.”
Gelişmekte olan toplumlarda idealler ile gerçekler arasındaki uçurum, yönetimde bir yerlerde bir şeylerin yanlış gittiğini gösteriyor. S. H. Alatas, kaleme aldığı bu küçük ama çarpıcı kitabında; kendi şahsi tecrübelerinden de yararlanarak yüzyıllardır ağır buhranlarla boğuşan gelişmekte olan toplumların içine düştükleri fasit daireden nasıl kurtulabileceklerine dair önemli değerlendirmelerde bulunuyor. Öncelikle entelektüel kavramı ve entelektüeller grubunun genel işlevini tartışıyor ve entelektüel ruhun bir ulustaki rolüne odaklanıyor. Ardından entelektüelin sosyolojik bir tip olarak zıt kutbundaki “aptal”ı tartışıp kavramsallaştırıyor ve bu tipin bilhassa toplum üzerindeki yıkıcı etkisini göz önüne seriyor. Bir yandan gelişmekte olan toplumlarda entelektüelleri çevreleyen sorunları ve koşulları ele alırken diğer yandan da bu toplumlarda entelektüellere duyulan ihtiyacı ve entelektüellerin yeteneklerini tartışmaya açıyor. Alatas, bu ülkelerdeki geri kalmış elitlerin bilhassa bilim ve teknolojik çalışmaların ilerletilmesi üzerindeki etkilerini olanca çıplaklığıyla tasvir ederken dalga dalga gerçekleşen beyin göçü sorununa değiniyor.
“Aptallar, adaletsizliğe karşı direnç uyandıramaz ve yolsuzluğa karşı mücadele edemezler. Ayrıca, hiçbir şeyden ilham almadıkları gibi hiçbir şeye ilham kaynağı da olamazlar.”