“Güzeldik. Genç, diri, tazecik. Yazık, seninle beraber sokağa çıkıp el ele dolaşmadık. Rumelihisarı’nda ağzımızdan dumanlar saça saça, domates salçalı, sucuklu tost yemedik. Sen geceye yakışıyordun. Kısacık kış günlerinin sonuna yetiştiğimiz saatlerde uyanıyorduk. Arka odaya etraftaki apartmanların arasından süzülen tatlı bir akşam kızıllığı çöküyordu. Mor çarşaflarını seviyordum. Yatağına mor çarşaf seren erkekle sevişilir, diyordum kendime. Gün ışığında senden ürkmüyordum. Kendine Zeusluğu boşuna yakıştırmamıştın. Seviştiğim en yakışıklı erkektin. Yunan heykellerine taş çıkartan seyirlik bir gövden, uzak Amazon yerlilerini hatırlatan vahşi bir yüzün vardı. Böyle güzel bir insan dünyaya çocuklar armağan etmeliydi. Sen kedileri seçtin.”