“Tu¨rk sinemasının yu¨zeyini, du¨n olduğu gibi bugu¨n de baştan başa kaplayan o kurşun rengi benliksizlik, kendi varoluş yasalarına bilinçsizce ve ahlâksızca sırt çevirmiş bir toplum yönetiminin, Tu¨rk toplumunun yakın tarihine ait kolektif bir aldanışın sefil sonucundan başka bir şey değildir.” diyen Ayşe Şasa, 1990 yılında Tu¨rk sineması u¨zerine Dergâh dergisinde yayımlanan yazılarının derlenmesiyle hazırlanan Yeşilçam Gu¨nlu¨ğu¨’nde, sinemanın 60’lı yıllardan beri içine zorla itildiği yavan bir gerçekliğin kalıplarını çözmeye uğraşıyor. Tu¨rkiye’de sinemanın değişimine ve dönu¨şu¨mu¨ne göz atmak ve sorunların köku¨ne inebilmek için, sanat ve özelde sinema u¨zerine, bu¨tu¨n bir medeniyet birikimini seferber ederek şu¨mullu¨ bir du¨şu¨nme çabasına girişiyor.
Şasa’nın öne su¨rdu¨ğu¨ şekliyle Tu¨rk sineması, medeniyet birikimini gelenek ekseninde kullanmadığı su¨rece bir “hikmet sineması” oluşturmayacağı gibi “sentez” gerekçesiyle Doğu ile Batı’yı eklemleyen kof akımlarla da bir kuram oluşturamaz.
Yeşilçam Gu¨nlu¨ğu¨, Tu¨rk sinemasının geçirdiği su¨reçleri derinlemesine ele alan bir metin olmasının yanı sıra ıstıraplı bir arayışın da öyku¨su¨.