Günlerce yaşanılan durum böyle devam etti. Her gün Pluvia’nın kendisini aramasını, bulmasını bekledi. Bunun naçar bir bekleyiş olduğunu Akıncı da biliyordu. Gelmeyecekti Pluvia. Ve sonunda Akıncı da kabullendi Pluvia’nın ona gelmeyeceğini. Bu sokaklar, caddeler, bu şehir Akıncı’ya dar gelmeye başlamıştı. Artık gitme zamanı gelmişti. Canını acıtan o kadar şey vardı ki. Bir an önce bu şehirden gitmeli, acılarını ve sevgisini yüreğine gömmeliydi. Giderken aklında sadece bir şey vardı. O da Pluvia. Acaba Pluvia’nın kalbi de bana ısınmış mıydı, başka bir yerde ve başka bir zamanda karşılaşsak Pluvia yine bana aynı cevabı verir miydi diye düşüne düşüne hüzünlü gözler ve paramparça bir kalple İstanbul’dan ayrıldı. Cevabını bilmediği o kadar çok soru vardı ki kafasında. Ama bir şeyden çok emindi. Hayat artık ne Akıncı için ne de Pluvia için eskisi gibi olmayacaktı…