12 Haziran 1915’te, Nevşehir’in tek çerçisi Boğos öldürülür. Miralay Ziya Bey, Boğos’un sakladığına inandığı tabutu bulmak için gözünü karartmıştır: O güne dek komşu olan Ermeniler, Türkler, Rumlar arasında sezilen tedirginlik, yerini büyük bir korkuya bırakmıştır artık. Doğdukları topraklardan sürülmek istenenler arasında, oğlunu Çanakkale’ye asker gönderen Kirkor da vardır. Miralay ise ailesini Balkanlar’da gömüp gelmiştir Anadolu’ya. Tehcirin başladığı zamana denk düşen on gün boyunca yaşananları, Kirkor ve Memet’in dostluğunu, sevdiklerini kurtarma çabasını, kadınların sessiz dayanışmasını, yerin altındaki tünellerden gökteki yıldızlara kadar Nevşehir’i, Gürsel Korat’ın okura tuttuğu o unutkan aynada görürüz.
2017 yılında Orhan Kemal Roman Armağanı’nı alan Unutkan Ayna, bir dönemi olaylarıyla, kokusuyla, dokusuyla canlandırıyor; kaybolan sesleri duyuruyor. Acıyı, endişeyi ve merakı da uyandırıyor, şefkati ve vicdanı da.
Yas çanının sesi siyah duman gibi Nevşehir’in üstüne yayılırken Boğos’un karısı Sırpuhi dizlerini dövdü. Burnunun ucunda minik ter tanecikleri vardı, yüzü kızgın mı kızarık mı, belirsizdi; Boğos’un yarasına dokunmaya kıyamamıştı biraz önce. Düşündükçe ölünün yerine canı acımaktaydı, burnu sızladı, iki yanına sallandı ve sonra anadili Türkçe olanlara özgü yürekten bir deyiş söyledi:
Geçtim ağbayırı aştım bir höyük
Değmeyin yarama sızısı böyük