Egemenlik kavramı ile ilgili yapılan tüm çalışmalarda sıkça rastladığımız “Egemenlik soyut ve moderniteye ait bir kavramdır” gibi cümleler, konuyu belli bir zaman dilimi ve coğrafyaya hasretmektedir. Egemenlik kavramı, anılan dönemde Avrupa’da somutlaştırılmışsa da, bu kavramın başka bir adla veya adı konulmaksızın, bir realite olarak, başka coğrafyalarda ve zaman diliminde mevcut olması gayet tabi mümkündür. Bugün anladığımız haliyle Anayasa ve anayasacılık, batı kökenli kavramlar olmakla birlikte, ‘töreli’ veya ‘yasalı’ olma olgusu, münhasıran batıya ait bir kavram değildir. Batı’da geliştirilen egemenlik teorileri kapsamında bir teorinin eski Türk düşüncesinde formüle edilmemiş olması, siyasal bir olgu olarak egemenliğin mevcut olmadığı anlamına gelmemektedir. Nitekim Jean Bodin, Devletin Altı Kitabı adlı eserinde, dönemin egemen iktidarları olarak Fransa, İspanya, İngiltere gibi Avrupa devletlerinin yanında Etiyopya, Osmanlı, İran ve Rusya gibi devletleri de saymıştır. Bodin’in zikrettiği ülkeler Avrupa, Asya hatta Afrika gibi farklı kıtalarda yer almakla birlikte aynı çağ içerisindedir. Bize göre Türk tarihinde egemenlik olgusu, Yeni Çağ’dan yüzyıllar önce ortaya çıkmıştır. Bunun en somut örneği, Göktürk Devleti’dir. Göktürk Devleti; bir töre etrafında kümelenmiş Türk soylu halklar birliğidir. Bu devlet, kendi içinde yarattığı mutlak, sınırsız bir siyasal erkin yanında, Çin ve Doğu Roma gibi çağının süper güçleri ile de bağımsızlık temelinde, savaş veya barış düzeyinde münasebetler geliştirmiş egemen bir devlettir. Bir rol model olarak değerlendirilen Göktürk Devleti’nin egemenlik anlayışı Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından da teselsül ve temadi halinde takip edilmiştir.