"Romancı, geçmişe tarihçiler gibi bakmaz; geçmişin içinde yalnızca tarihler, sayılar ve adlar görmez. Romancı, baktığı yerde canlı insanlar görür. Acı çeken, gülen, özleyen insanlar. Hasan Sağlam, son yüzyıllık tarihin farklı dönemlerine mercek tutarken, insanların kişisel hikâyelerine, umutlarına ve umutsuzluklarına odaklanıyor."
- Burhan Sönmez
Romanlar toplumsal dokularıyla olduğu kadar, karakterleriyle de hafızalarda iz bırakırlar. Hasan Sağlam, Yasak Mıntıkanın Çocukları ile sağır ve dilsiz bir karakterin dünyasını ana eksene yerleştirerek yaşamın içinde geziyor; acılarla kavrulmuş bir coğrafyadan, tertele sonrasında sürgüne gidenlerin oralarda nelerle karşılaştıklarını, nasıl görüldüklerini ve topraklarına nasıl döndüklerini anlatıyordu.
Devam niteliğinde olan Toprağına Tutunanlar’da ise gerçeği ince bir dille harmanlayarak, masumiyet ve kötülüğün iç içe olduğunu sözcükleri özgür bırakarak sorguluyor ve buradan yakın zamana geliyor. Zaten romanları farklı ve özel kılan da bu değil midir? Hasan Sağlam Dersim’i içerden yazıyor. Bir romanda olması gereken akıcılıkla, politik ve ajitatif bir dil kullanmadan yapıyor bunu. Anlattığı bir dramdır ve o dramın içinde olan her şeydir oysa. Şiirsel bir dil, masalsı bir anlatı, müzikal bir akış ile bir coğrafyadan kesitler ve insan ilişkilerinin özeti var Toprağına Tutunanlar’da .
Hasan Sağlam hem Yasak Mıntıkanın Çocukları, hem de Toprağına Tutunanlar ile Dersim’i işleyen romanlara farklı bir ahenk katıyor. Topraksa bu ahengin besleyeni ve umududur.
- Özgün E. Bulut