“Telefonun zili yarı boş salonda çaldı. Kaçırılma haberi odada yankılandı. Şu tek cümleyi yüksek sesle söylediğimi hatırlıyorum: “Baba öldü”. Sonra sustum.”
Cezayir’in bağımsızlığından hemen önce, 1962’de köyünden kaçırılıp öldürülen ve nereye gömüldüğü bilinmeyen bir babanın hikâyesi.
Eşinin naaşının bulunup iade edilmesi için Cezayirli ve Fransız yetkililere yıllar boyu sayısız mektup yazan bir annenin sonuçsuz kalan çabaları ve ümitsizlikleri.
Babasının yokluğunda büyüyen ama yüreğinde daima küçük bir kız çocuğu olarak kalan yazarın, babasının sesine, kokusuna, ninelerine, dedelerine, Cezayir’deki evlerine ve yaşantılarına dair bölük pörçük hatıraları, Fransa’ya göç ettikten sonra yaşadıkları, annesinin yıllar süren kederi…
Babanın gölgesinde, ondan geriye kalan fotoğraflar ve eşyalarla büyüyen, onun yazdığı mektupları okuyarak okuma yazma öğrenen bir kız çocuğu.
Ve uçurum kadar derin, aşılamaz bir suskunluk…
Akiba-Egry, Türkçedeki ilk romanı Susan Çocuk’ta etkisinden uzun müddet kurtulamayacağınız bir özlem öyküsü anlatıyor.