Bir tren düslemisti hep; elinde bavulu ile kostugu, ama bir türlü binemedigi, tekerleklerin tikirtisinin gittikçe zayifladigi bir tren. Ne zaman sapsari bir yüzle, soluk soluga o istasyona ulassa, çelik isiltilarla uzayan demiryolunu gösteriyorlardi: Tren çoktan gitti.
Öyküleriyle tanidigimiz Cemil Kavukçu, ilk romani Dönüs’ten alti yil sonra ikinci romani Suda Bulanik Oyunlar’la çikiyor okurun karsisina. Kavukçu, bu romaninda üniversite ögrencisi tasrali bir gencin büyük kent yalnizligini, uyumsuzlugunu, iç dünyasindaki çalkantilari ironik bir dille yansitiyor. Kendisiyle ve çevresiyle barisik olmayan Tarik’in yabancisi oldugu bir kentte özdeslesebildigi tek sey, kentin ortasindan geçen, kirlenmis, sularinda hiçbir canlinin yasamadigi ve Kirat adini taktigi bir çaydir. Cinsel bir deneyim yasamamis olmasi sorunlarini daha da büyütür. Köhne sinemalarda porno filmler izleyip özgüvenini yitirirken, kafasi, kenti ikiye bölen çay kadar bulanir. Sinema tekniginden de yararlanan Cemil Kavukçu, siirsel dili ve çarpici anlatimiyla bir okuma söleni sunuyor okuruna.
(Arka Kapak)