Hiçbir canlı bu kadar isteyerek yenilmez. Ne güzel kandırdım kendimi ben.. Elini de tuttum, sarıldım, kokunu bile aldım haberin yok..Yürüdük beraber şarkılar söyleyerek.. Dudağının kenarında bir kırıntı kaldı. İşaretle yetindim. Elim de elimden gelmeyeceğini anladı zaten. Utandım, haliyle götüremedim.. Rüzgara kırgın gibi, bir cesaret kafa tutan saçlarını izledim çokça. Bir de konuştuğunda, savrulan şu sarhoş ellerinin, evreni kaplayan mağrurluğunu. Öyle güzel inandırdım ki kendimi birlikte olduğumuza, susayıp kana kana kandım beni sevdiğin yalanına. Şimdi söylemeli miyim haberin yokken yaşadıklarımızı böyle gözlerine baka baka? Yani tamam yanıyorum da, sence gerek var mı kül olmaya? Sanırım aşk, uçurumun kenarında yüzünüzde gülümsemeyle, hiç zorlanmadan, bile isteye atlamanızı sağlayabilen ölüme sebebiyet olgusu. Öte yandan, dibine kadar adaletsiz mahkemelerde hakkınızı savunma girişiminde dahi bulunmadığınız, sonunda buz gibi bakışlarıyla cezayı kesen celladın edası. Kendi hayat gayenizdeki telaşlara yenik düşüp, koca bir senfoniyi boş notalara teslim etmek. Bazen her gün önünüzden geçen, size ait duyguları sırtlamış birine kör olmak. Onun için suretinizi izlemek ömürlere sığarken, siz yorgun bedeninizle mesai bitiminize kalan dakikaları, kalkış zamanına kızıp gelmeyen otobüsü, en sevdiğiniz filmin arasına ilişip bitip tükenmeyen reklamları ya da başka biri ile buluşma umudunuza yenilmiş saati kolluyor olabilirsiniz. Bu kitap, her daim burnunuzun dibinde, hatta ayaklarınızın altında ezdiğiniz bir kalbe dair sevdayı anlatıyor olabilir. Belki de çoktan farkına varmıştınız kim bilir! Hadi Keşfedelim..