Doğunun büyük düşünür ve şairi Allame Muhammed İkbal, yaşadığı yıllarda, tarihinin en kötü dönemlerinden birini geçiren İslâm Dünyası'nın yeniden uyanışı ve dirilişi için büyük çaba harcamıştır. O, yazdığı şiirleri ve yazıları ile bütün insanlığa ve özellikle Müslümanlara seslenmiş, onları esaretten kurtulmaları, kendi benliklerini bulmaları ve daldıkları derin uykudan uyanmaları için uyarmıştır.
Muhammed İkbal'in, yaşadıkları esareti kabullenmiş, çevrelerinde olup bitenlerden habersiz, duyguları körelmiş ve belki de akılları dumura uğramış İslâm ümmetini, daldığı derin uykudan uyandırmak için kaleme aldığı eserleri arasında şüphesiz onun 'Şikâyet' ve 'Şikâyete Cevap' adlı iki muhteşem manzumesi önemli bir yer tutmaktadır. İslâm dünyası ve özellikle Osmanlı Devleti açısından son derece yıkıcı ve tehlikeli fırtınalı günlerin getirdiği üzüntü ve ümitsizlik haletiruhiyesi ile yazılan bu manzumelerden 'Şikâyet'te, dertli bir Müslümanın, Allah Teâla'ya şikâyetlerini dile getirdiği, bir anlamda dertlerini açabileceği ve yardım bekleyebileceği tek mercie, olup bitenlerin nedenini ve niçinini sorması anlatılmaktadır. İkbâl'in bu manzumede Allah Teâlâ'ya yönelttiği sorular, o gün olduğu gibi bugün de müminlerin kafasına takılan sorulardır ki bu 'Şikâyet' manzumesi okunduğunda açıkça görülecektir.
Bu manzumelerin ikincisi 'Şikâyete Cevap' ise kulun Allah Teâla'ya yönelttiği sorulara verilen cevapları içermektedir. Bu manzumede İkbal, İslâm âleminin başına gelenlerin Allah Teâla'nın Müslümanlara rahmet kapılarını kapamasından değil, Müslümanların gerçek anlamda 'mümin' olma özelliklerini yitirmelerinden ve kendi 'Rab'lerini terk edip kendilerine 'dünyevî ilahlar' edinmelerinden dolayı olduğunu göstermektedir. (Tanıtım Bülteninden)