Peyami Safa, İstanbul’un Fatih ilçesinde 2 Nisan 1899 yışında doğmuştur. Babasının adı İsmail Safa’dır, İsmail Safa şairdir. Annesi ise Bedia Safa’dır. Peyami Safa’nın babası İsmail Safa bey, yazar çocukken vefat etmiştir. Daha sonra Peyami Safa kemik veremi hastalığına yakalanmış bu hastalığın izlerini, ünlü eseri Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında görünmektedir.
Geçirdiği bu büyük hastalık nedeniyle, düzenli bir eğitim alamamıştır. Ancak eğitim alamasa bile kendi kendini mükemmel bir şekilde yetiştirmiştir.
Peyami Safa bir süre öğretmenlik yapmıştır. Öğretmenlik yaptıktan sonra ‘Yirminci Asır’ adında bir kitap çıkararak, Asrın Hikayeleri adını verdiği başlık altında hikayeler yazıp yayımlamaya başlamıştır.
Daha sonra Tercüman-ı Hakikat, Tasvir-i Efkar, Son Posta, Tan, Son Havadis, Cumhuriyet, Milliyet ve Tercüman gazetelerinde görev almıştır.
Peyami Safa, Nazım Hikmet’le yakın arkadaştır. Hatta ünlü romanı ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu Nazım Hikmet’e ithaf etmiştir.
Yazar çıkardığı gazetelerin yanında, farklı tarihlerde ‘Kültür Haftası’ ve ‘Türk Düşüncesi’ adlı dergiler çıkarmıştır.
Peyami Safa’nın çok sevdiği oğlu Merve, askerde yaşamını yitirmiş ve yazar bu olayla derinden sarsılmıştır. Bu olaydan birkaç ay sonra 15 Haziran 1961 yılında geçirdiği beyin kanaması sonucu hayatını kaybetmiş ve Edirnekapı’da toprağa verilmiştir.
Kırk üç yıl boyunca sanat, edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi alanlarda hiç durmadan yazmıştır. Önceleri değişik ilgi alanlarına yönelmiş ve sol eğilimli olan siyasal akımlara dikkat vermiştir. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanını Nazım Hikmet’e ithaf etmiştir ancak İkinci Dünya Savaşı sırasında nazileri savunmuştur.
Ölmeden kısa süre önce metapsişik konulara yönelen yazar, 1949 yılında yayımlanan ve son eseri olan ‘Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’ adlı eserinde tıp okuyan bir gencin, bu bölümden bunalıp felsefeye yönelmesi anlatılmaktadır. Kitabın kahramanı genç mistik dünya görüşünü benimsemektedir. Peyami Safa her zaman edebiyat ve siyaset tartışmalarının içerisinde yer almıştır.
Peyami Safa’nın roman türünde yazdığı eserler;
Gençliğimiz (1922)
Şimşek (1923)
Sözde Kızlar (1923)
Mahşer (1924)
Bir Akşamdı (1924)
Süngülerin Gölgesinde (1924)
Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925)
Canan (1925)
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930)
Fatih-Harbiye (1931)
Atilla (1931)
Bir Tereddüdün Romanı (1933)
Matmazel Noralya’nın Koltuğu (1949)
Yalnızız (1951)
Bir İnsanlar (1959)
Sözde Kızlar: Batı Anadolu, Yunanlılar tarafından işgal altındadır. Bu işgal nedeniyle Mebrure İstanbul’a uzak akrabası olan Nafi Bey’in Şişli’de yer alan köşküne misafir olarak gider. Nafi Bey’in, oğlu, kızı, karısı ve kendisi sürekli danslı, içkili dahası kokainli eğlenceler düzenlemektedirler. Mebrure bu hayattan uzak kalmak istediği için sık sık “Muhacir’in İdaresi”ne gider ve izini kaybettiği babasını bulmaya çalışır. Nafi Bey’in oğlu Behiç kumar, içki ve kadından başka bir şey düşünmeyen yakışıklı bir gençtir. Köşke girip çıkan tüm kadınları baştan çıkarmak ister. Bu istediğini Mebrure içinde gerçekleştirmek istediğinde olumsuz yanıt alır. Romanda Behiç köşke gelip giden kızlardan olan gayr-ı meşru çocuğunu öldürmesi gerekçesiyle tutuklanır, Mebrure de babasının izini bulup Anadolu’ya gider. Romanda anlatılan konular Behiç ve Mebrure etrafında dönmektedir.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu: Psikolojik bir roman olan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda, onbeş yaşındaki çocuğun, sekiz senedir kemik hastalığı nedeniyle hastane hastane dolaşması anlatılmaktadır. Çocuğun bu kemik hastalığı nedeniyle bacağının kesilmesi gerekmektedir. İyileşmesi için sakin ve huzurlu bir ortam gerekmektedir. Çocuğun sağlığına kavuşabilmesi için iyi bir bakıma ihtiyacı vardır. Annesi yoksuldur. Bu nedenle Erenköyü’nde yaşayan paşa akrabası gence bakmak ister. Paşanın kızına aşık olan genç, kızın zengin bir doktorla evleneceğini duyunca hastaneye kaçar. Hastanede doktorların çabaları netice verir ve genç ayağı kesilmeden, ameliyat edilerek sağlığına kavuşur. Genç hastaneden çıktıktan sonra Paşa kızının doktorla evlendiğini öğrenir.
Fatih Harbiye: Neriman ve Şinasi, birbirlerini uzun yıllardır seven, İstanbu’da konservatuar okuyan iki öğrencidir. Neriman’ın babası Şinasi’yi sevmektedir ve Neriman’la evlenmelerinde herhangi bir sakınca görmemektedir. Ancak Neriman Batı hayranlığı nedeniyle, Fatih’te oturmak istememekte, Fatih Harbiye tramvayına binerek gittiği Beyoğlu’ndaki renkli ve aldatıcı hayatı istemektedir. Neriman, Macit adında züppe bir gençle tanışır ve konservatuarı yarıda bırakır. Romanda, Neriman’ın bir süre bocaladıktan sonra tekrar Şinasi’ye dönmesi ve onunla evlenmesi anlatılmaktadır.
Yalnızız: Peyami Safa bu romanında; önsezi, telekinezi, kehanet ve öngörü(premonition) ve polipsişizm örneklerine fazlaca yer vermektedir. İnsanın kendini yalnız hissetmesinin verdiği o büyük acı, Yalnızız kitabında işlenmektedir.
Mahşer: Kitabın kahramanı olan Nihat, cephede vatanı için savaşıp milleti uğruna gazi olmuştur ancak İstanbul’a döndükten sonra kendisini intiharın eşiğinde bulmuştur. Peyami Safa, Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan fakirlik ve psikolojik bunalımın, insanlar ve toplum üzerinde yol açtığı ahlaki çöküntüleri çok gerçekçi bir havada okurlarıyla buluşturmaktadır. İdealist bir insanın hayatta kalma mücadelesi için yapması gerekenleri ilk sayfadan itibaren anlatmaya başlar yazar. Çanakkale savaşında yaralandıktan sonra İstanbul’a döndüğünde gördüğü manzara karşısında derinden üzülen kitap kahramanı için artık Türkiye eski Türkiye değildir. Yazar Türkiye’nin masumlar, temizler, alicenaplar, faziletkarlar, hasbiler, iyi niyet sahipleri ve büyük kalpli insanlarla, reziller, çalış çırpanlar, imansızlar, sonradan görmeler, seviyesizler, sütü bozuklar, hainler ve katillerin omuz omuza yaşadığı bir mahşer yeri olduğunu düşünmeye başlamıştır.
Bir Tereddütün Romanı: Peyami Safa, Bir Tereddütün Romanı ile yazarlığının zirvesine çıkmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşamak zorlaşmış, toplumsal değerler alt üst olmuş, geçmişle olan bağlar kopmuş, ahlak bunalımı, maddi ve ruhi sefalet, hiçbir şeye tam olarak bağlanamamak acısı, yapmakla yıkmak, sevmekle nefret etmek, iyilikle kötülük, isyan etmekle boyun eğmek, ölmekle yaşamak arasında olan tereddütler üzerine yazılmış sarsıcı bir roman.
Peyami Safa’nın öykü türünde yazdığı eserler;
Hikayeler ( Halil Açıkgöz derlerdi, 1980)
Peyami Safa’nın oyun türünde yazdığı eserler;
Gün Doğuyor (1932)
Peyami Safa’nın inceleme-deneme türünde yazdığı eserler;
Türk İnkılabına Bakışlar (1938
Büyük Avrupa Anketi (1938)
Felsefi Buhran (1939)
Millet ve İnsan (1943)
Mahutlar (1959)
Mistisizm (1961)
Nasyonalizm (1961)
Sosyalizm (1961)
Doğu-Batı Sentezi (1963)
Sanat – Edebiyat – Tenkid (1970)
Osmanlıca – Türkçe – Uydurmaca (1970)
Sosyalizm – Marksizim – Komünizm (1971)
Din – İnkilap – İrtica (1971)
Kadın – Aşk – Aile (1973)
Yazarlar – Sanatçılar – Meşhurlar (1976)
Eğitim – Gençlik – Üniversite (1976)
20.Asır – Avrupa ve Biz (1976)
Peyami Safa’nın ders kitapları türünde verdiği eserler;
Cumhuriyet Mekteplerine Millet alfabesi (1929)
Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe (1929)
Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat (Dört Cilt, 1929)
Yeni Talebe Mektupları (1930)
Büyük Mektup Numuneleri (1932)
Türk Grameri (1941)
Dil Bilgisi (1942)
Fransız Grameri (1942)
Türkçe İzahlı Fransız Grameri (1948)
Peyami Safa’nın on beş romanı, bir öyküsü, bir oyunu, on yedi inceleme-denemesi, dokuz ders kitabı bulunmaktadır.
Peyami Safa, öykü, roman ve fıkra yazarıdır. Eserlerinde ruh çözümleme ve psikolojik tahliller, olaylardan daha ön plandadır. Peyami Safa, psikolojik tahlil konusunda ustalaşmış bir yazardır. İç konuşma kitaplarında yararlandığı tekniklerden biridir. Peyami Safa’nın kaleme aldığı eserleri teknik bakımdan çok güçlüdür. Romanda yer alan kişilikler, kültürlerine, kişiliklerine ve yaşam biçime uygun şekilde hareket etmektedir. Peyami Safa eserlerinde; ahlak çöküntüsü, Doğu-Batı çatışması, varlığın sırları, toplumsal değişmenin neden olduğu bunalımları konu almaktadır. Yazarın eserlerinden ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ Türk edebiyatının ilk otobiyografisidir. Peyami Safa, manevi değerleri ve inancı ön planda tutmuş bir yazardır. Her şeyin kaynağının madde olduğu görüşünü reddeder. Son derece güçlü betimler yapan Peyami Safa, kendi yaşadığı dönemi roman kahramanlarının gözünden anlatmıştır. Sözcük dağarcığı çokça geniş olan yazarımız, Türkçeyi en iyi şekilde kullanan yazarlardan biridir. Canlı ve akıcı bir şekilde anlatıma sahip olan yazar, eserlerinde kötü sözcükler asla kullanmamıştır.
Peyami Safa’nın sanat kaygısı taşımadan para kazanmak için yazdığı eserleri de vardır. Bu eserlerde ‘Server Bedii’ takma adını kullanan yazarın, ‘Cingöz Recai’, ‘Cumbadan Rumbaya’ ve ‘Selma ve Gölgesi’ adlı romanları çok dikkat çekmiştir.
Yirmi Asır isimli bir gazete çıkarmıştır.
Sekiz ciltten oluşan, ‘Kimdir, Nedir?’ serisi vardır. Bunlar;
Mussolini Kimdir? Faşizm Nedir?
Karl Marx Kimdir? Markisizm Nedir?
Rousseau Kimdir? Liberalizm Nedir?
Atatürk Kimdir? Kemalizm Nedir?
Ziya Gökalp Kimdir? Türkçülük Nedir?
Machievelli Kimdir? Makyavelizm Nedir?
Olivara Salzar Kimdir? Korparatizm Nedir?
Roosvelt Kimdir? New Deal Nedir?
Sekiz Ciltten oluşan objektif serisi ise;
Osmanlıca – Türkçe – Uydurmaca
Sanat – Edebiyat – Tenkit
Nasyonalizm – Sosyalizm – Marksizm
Din – İnkilap – İrtica
Kadın – Aşk – Aile
Yazarlar – Sanatçılar – Meşhurlar
Eğitim – Gençlik – Üniversite
20.Asır – Avrupa – Biz
Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanılır; zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.
Güzel fakat uygulaması olanaksız sözler, kokusuz güzel çiçeklere benzer.
Delilik şüphesiz aptalıktan iyidir. Delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur. Aptallık ise var olmamış bir zekanın var olmamaya devam edişidir.
Büyük bir hatalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.
Fikir sahibi olmaya mal sahibi olmaktan fazla ihtiyaç duyacağımız gün gerçek zenginliğin sırrını bulacağız.
İstediğin her şeyi yap be yapabileceğin şeyi iste, hiçbir kaideye kulak asma. Yaşamanın sırrı budur.
Aşk mücadelesi içinde olma, mücadele aşkı içinde ol.