DEHA VE DELİLİĞE DAİR SIRADIŞI BİR ROMAN
15 Nisan 1912’de –Titanic kazasının yaşandığı tarihte– Londra’da Pilgrim adlı esrarengiz bir aristokrat kendini asarak intihar eder. Beş saat sonra bulunduğunda kalbi mucizevi bir şekilde atmaya devam ediyordur. İlk intihar girişimi değildir bu...
Pilgrim dostu Leydi Sybil Quartermaine eşliğinde Zürih’teki ünlü Burghölzi Kliniği’ne yerleştirilir. Orada, kolektif bilinçdışının mistik kâşifi Carl Gustav Jung ağzını bıçak açmayan bu esrarengiz hastadan çok etkilenecek, varoluşunun ardındaki gizemli hikâyeyi ortaya çıkarmaya çalışacaktır.
Pilgrim kendi hayal dünyasında yaşayan bir şizofren midir? Capcanlı anlatımlarla aktardığı yüzlerce yıllık anıları düşler ve fantezilerden mi ibarettir? Delilik midir söz konusu olan yoksa dehanın mucizeleri mi? Pilgrim’ın hayatını ve akıl sağlığını irdeleyen Jung zamanla kendi hayatını ve akıl sağlığını da sorgulamaya başlayacak, hayatı, evliliği ve ruh bütünlüğü sarsılmaya başlayacaktır. Pilgrim denen muamma Jung’un laneti mi kurtuluşu mu olacaktır?
Yaşamın ve ölümün, ruhun ve hafızanın, gerçekliğin ve düşlerin derinliklerine dalan, tarihsel gerçeklerle