Kehanetin agirligindan kurtulmanin tek çaresi yollara düsmek, ötekilerle karsilasmak, bir eser yaratmak. Oidipus, kimilerinin aciyarak, kimilerinin nefretle baktiklari, düsmüs bir kral, eski günlere, tarihe ait olan bir hesaplasmanin ancak yerini terk etmekle, yolculuga çikmakla çözülebilecegini ögrenecek.
“Oidipus’un basi dönüyor. Kentin gölgeli sokaklarini terk edip, üstte yok basta yok bir halde, kendini yolun rüzgarina, inisine çikisina vurdugunda fark etmisti bunu. Gözlerindeki yaralara vuran günesin parlakligi mi bunun nedeni, yoksa sarayin küçük salonunda, yerde bir sütunun dibinde oturarak hareketsiz geçirdigi bunca aydan sonra temiz bir havanin çarpmasi mi? Sanki koyu simseklerle çizik çizik kizil bir sisin içinden geçiyormus, ya da ansizin bastiran beyazligin canini çok acittigi bölgelere giriyormus duygusuna kapiliyor. Her adimda, bu hareketi düsene kadar sürdürme, hizlandirma istegiyle, korkusuyla bir saga bir sola yalpaliyor. Telasi bir yere yetisememe derdinden degil, çünkü nereye gidebilecegini bilmiyor, artik bilmek istemiyor. Acele ediyor, çünkü daima acelesi olan, daima baskalari tarafindan, olaylar tarafindan, kehanet tarafindan sikistirilan Oidipus o.“
(Arka Kapak)