Çıplak ve Ölü’yü hâlâ seviyorum. Meziyetleri de kusurları da var, ama aynı zamanda arındıran, hatta canlandıran bir Tolstoycu şefkat dokunuşuna sahip ve bu sayede, ara sıra dönüp birkaç sayfa okuduğumda hepimiz için umutlanmamı sağlıyor. Öyleyse izninizle, tüm sayfalarını okuyacak birinin orada fazlasıyla umut bulacağını varsayacağım.
NORMAN MAILER
Pulitzer ve Légion d’Honneur ödüllü ABD’li romancı Norman Mailer’ın, uçak mühendisi olmak için girdiği Harvard Üniversitesi’nde okurken askere alınarak cepheye gönderilmesinin ardından 25 yaşında kaleme aldığı ilk romanı Çıplak ve Ölü İkinci Dünya Savaşı’nı anlatan en iyi roman, belki de tüm savaşları anlatan en iyi roman olarak değerlendiriliyor.
Mailer, Pasifik Cephesi’nde, Japonların elindeki Anapopei adasına yapılan çıkarma sırasında Amerikan askerlerinin yaşadığı büyük korkuları ve acıları anlatırken, savaşın boşunalığının altını çizer. Askerlerin canları pahasına gönderildiği bu adanın aslında stratejik bir önemi yoktur; âdeta ölmeye gönderilmişlerdir. Ustaca kurgulanmış ve son derece gerçekçi bir dille yazılmış roman, savaşın topyekûn felaket olduğunu gösterir. Her biri ayrı bir romanın kahramanı olacak derinlikte işlenmiş karakterlerin içindeki umut ise onların ölüm makineleri değil, insan olduklarını hatırlatır. Tüm dünyada en çok okunan savaş romanlarının başında gelen Çıplak ve Ölü, cepheden sağ dönebilmiş bir yazarın savaş karşıtı güçlü manifestosudur.
İşte acımasız, tedirgin edici, yer yer sinirlendirici ama unutulmaz bir kitap. Çıplak ve Ölü savaşın korkunçluğunu veriyor yalnızca. Çünkü dehşetini, gereksizliğini ve boşluğunu göstermeden savaştan gerçekçi olarak söz etmek olanaksızdır.
Bazı Amerikalı eleştirmenler, Çıplak ve Ölü için ‘gerçekçi bir kâbus’ dediler. Hayır, yanıtını verdi yazar: Bir simge.
ANDRÉ MAUROIS