Stefan Zweig, tüm dünyaya yayılan savaş ve yıkım dehşeti karşısında eşiyle birlikte intiharı seçti. Savaş karşıtlığı, yazarın yaşamı önceleyen hümanist dünya görüşünün mihenk taşıydı. Bu yönden bakıldığında Mecburiyet tam bir Zweig anlatısıdır: Ülkesindeki savaştan kaçarak eşiyle birlikte İsviçre kırsalına sığınan Ferdinand adlı bir ressam, askerlik çağrısıyla kendini içten içe dayatan mecburiyet duygusu karşısında direnmeye çalışır.
“Tabii ki halkın bir parçası olmalısın, ama halk aklını kaçırdıysa sen de onlarla kaçırmak zorunda değilsin. Onlar için yalnızca bir sayı, rakam, alet, kurbanlıksın belki ama benim için hâlâ kanlı canlı bir insansın ve seni onlara teslim etmeyi reddediyorum.”