Marilyn’in New York’ta geçirdiği 1953 yılı, sanatsal disiplin ve özkeşif açısından büyülü bir zamandı. O yıl; kendi ruhunun derinliklerine bakmak, gücünü geri kazanmak ve kariyer yolunu belirlemekle ilgiliydi. O yıl; tekrar öğrenci olmak ve Actors Studio’da metot oyunculuğu öğrenmek demekti. Marilyn’in kendini eğitip, edebi, müzikal ve sanatsal zevkler edindiği yer de New York’tu. Orada Carson McCullers ve Truman Capote gibi yazarlarla ve entelektüellerle dostluklar kurdu. Arthur Miller ile yaşadığı ilişkiye de orada başladı. New York’a geldikten sonra mink kürklerle sarmalanan Hollywoodlu Marilyn değildi artık. Yeni yaşamında gizli, belirsiz ve daha mutlu bir kadın olmuştu; siyah camlı gözlükler takan, başına eşarplar geçiren ve erkeksi siyah paltolar giyen bir Marilyn...
Bu kitap bütün örtüleri kaldırıyor ve hayatının kontrolünü eline alan o güçlü ve akıllı kadını, yani gerçek Marilyn’i ortaya çıkarıyor. Waldorf Astoria’da bornozuyla yere uzanıp, otel kâğıtlarına şiirler karalayan aktris, hayatında ilk kez kendi başına, sadece kendisi için yaşadı. New York, Marilyn için özgürlük demekti. Bu kitaptaki kadın, Manhattan’daki Marilyn’dir. Bu kitap duygusal bir kadının sevdiği şehirde kendini sevmeyi nasıl öğrendiğini anlatır.