Elinizdeki eserin yazari Henry Bayman, sufizmi arastirmak üzere ülkemize gelip 25 sene kalmis, tasavvufa ilgi duymus ve bir tarikate intisap ederek bu alanda eserler vermis bir bilim adamidir. Yazarimizin hem pozitif bilimler hem de sosyal bilimler konusundaki derin bilgisi, Uzak Dogu kültürüne vakif olusu, felsefî akimlar hakkindaki malumâti ve dünya siyasetini takibine ilâveten, Türkiye’de kalisi süresince edindigi tecrübeleri ile yazmis oldugu bu eser, bazen dogrudan ve bazen de tersinden bakildiginda tasavvufu ilgilendirebilecek birçok konuya atiflarda bulunmaktadir. Dolayisiyla Bayman'in bu eserini okuyan bir kisi, onun Türkiye hakkindaki izlenimlerini; Ahmet Kayhan Dede ile tanismasi ve ona ögrenci olmasini; Nietzsche'nin felsefesi ve tasavvufî anlayis arasinda yazarin kurdugu iliskiyi; tasavvuf ögretisinin öne çikan unsurlarini; Uzak Dogu kültüründeki meditasyon yöntemleri ile tasavvufî yaklasimin birlestigi bir nokta olarak namazi; ayrica burada zikretmedigimiz ve satir arasinda geçen diger konulari görebilecektir. Yazar, tasavvufta bulunan yedi mertebeyi ve bunun da ötesindeki makamsizlik makamini ayrintili bir sekilde ele alir. Eserinin adini da bu üst makamdan esinlenerek koymustur. Bu bölüm de eser içinde oldukça genis yer tutar. Her bir makamin insan vücudundaki temsilî yeri, özellikleri, insanin olgunlasmasina sagladigi katkilar gibi en derin konular, bir tasavvufî eser tadinda ve büyük mutasavvif sairlerden alintilarla süslenerek anlatilmistir. Böylece eserin büyük bir kismi, yazarin Nietzsche hakkindaki degerlendirmeleri ve tasavvuftaki nefsin mertebeleri ile ilgili konulardan olusmaktadir. “. . . Kötü olan beden degildir. Bedenimizi ruha çevirip hayalet gibi dolasmak zorunda da degiliz. Davet edilen sey, beden ile ruhun uyum içinde düzeltilmesi, akil-beden birlikteliginin –daha dogrusu, akil, insan ruhunun bir alt kategorisi, (ona bagli bir fonksiyonu) olduguna göre– ruh-beden birlikteliginin gelistirilmesidir.”