“Suzan’la Kebire’nin ayrılış noktası, ikisinin de yeniden doğuşu anlamına geliyordu aslında. Belki de Suzan’ın ölümü, Kebire’nin doğuşuydu. Bu doğum yumurtadan çıkar gibi, bir kadının karnından çıkar gibi değildi de, daha çok bir hücrenin ikiye ayrılması gibiydi. Hatta daha da doğrusu, yeni varlığın, eskisinden bölünerek ayrılmasıydı. Biri Suzan olarak kaldı ama öbürü Kebire oldu. Kebire mi kendini yeniden yarattı, Suzan mı onu yeniden biçimleyip doğurdu, orası pek anlaşılır değil.” İkinci Bahar Huzurevi her hafta bir başka ölümle sarsılıyordu. Güvenlik kameraları devre dışı kalıyor, yaşlı erkeklerin art arda ölümleri bir türlü çözülemiyordu. Huzurevi sakinleri ise teselliyi Suzan Hanım’ın aşk hikâyelerinde arıyordu. Ancak Suzan’ı gerçekten tanıyan kimse yoktu. Düğüm çözüldükçe Suzan’ın kişiliği üzerindeki gizem daha da artacaktı. Anlattıkça çetrefilleşen, kişilerin birbirine dönüştüğü büyüleyici bir hayatı olan Suzan aslında kimdi? Coşkun Irmak’ın kaleme aldığı Kendini Doğuran Kadınlar
dört kadın etrafında değişen tek bir hikâyeyi anlatıyor. Bu hikâyelerde bahsedilenlerin hepsi doğru ama hangisi gerçek?