Kurtlarla Koşan Kadınlar adlı kitabıyla tüm dünyada büyük bir okur kitlesine ulaşan Clarissa Pinkola Estés, hikâyeleri gündelik yaşamının parçası haline getirmiş, onların şifa verici bir güce sahip olduklarına inanan bilge insanlarla dolu kalabalık bir göçmen ailesinden geliyor. Hikâyelerini hem birbirleriyle paylaşan hem de nesilden nesile aktaran bu aileden iki kişiyle tanıştırıyor bizleri yazar: Irena Teyze ve Zovár Amca. Her ikisi de savaşın dehşetini en ağır biçimde yaşamış ve bir biçimde hayatta kalmayı başarmış yaralı ruhlar…
Kalpten Gelen Armağan’da, Irena Teyze’nin anlattığı bir hikâyeden yola çıkarak, bir gece vakti, savaşın ortasında, ıssız bir ormanda yolu kesişen ve birbirleri sayesinde kendilerinde yola devam edebilme gücü bulan iki ihtiyarla, sahip oldukları en değerli şeyin içlerindeki aşk olduğunu keşfeden genç bir çiftin hikâyesine tanıklık ediyoruz. Yazar, bu iç içe geçmiş hikâyelerle “Nedir Yeterli Olan?” sorusuna bir cevap arıyor.
Yeni Tohumlar, Yeni Hayat’ta yazar, Zovár Amca’nın anlattığı hikâyeler ve ona dair anılarla “Asla Ölmeyecek Olan”ı keşfediyor. Nasıl ki bomboş bırakılmış bir toprak yeni tohumları ve yeni bir hayatı kendisine çekerse yaşamımız da öyledir, daima kendini yeniler diyor:
“…Hem de kaç kez delik deşik edildiğinin, çırılçıplak bırakıldığının, yerlere çalındığının, incitildiğinin, alaya alındığının, yok sayıldığının, küçümsendiğinin, horlandığının, işkenceye uğradığının ve çaresizliğe terk edildiğinin bir önemi olmaksızın…”