Yıl 1969...
Çorum’un Karacaören Köyü’nden Avustralya’nın Melbourne şehrine kalkan bir kervan...
Ve altı yaşında bir çocuk...
Umut mavisi göklerde yeni bir hayata yelken açarken merakını, sevgisini ve saflığını ceplerine dolduran, koca yürekli bir çocuk...
Mahallede “kâğıttan bir uçakla” oyun oynamak hevesiyle başlayan hikâyesi, onu “gerçek bir uçakla” “yer ile göğün birleştiği yere” taşıyor, köyünden de koparıyor.
Her göç hikâyesi; içinde biraz hüzün, biraz yalnızlık, kimi zaman gülmece ama hepsinden daha fazla sabır ve güç duygularını barındırır.
Türlü sebeplerle yaşadığı diyardan göç etmek zorunda kalan insanlar için bu duygular, hayatın en ince noktasında cem olur ve benzer hikâyelerle birleşerek büyür, birbirine kenetlenir.
Kâzım Ateş’in hikâyesi işte böyle bir hikâye...
İnsanlığın bu kadim yazgısını çocuk gözüyle anlatan, “yeni bir dünyada” büyümenin ne demek olduğunu, o dönemin fotoğrafını çekerek okurlarına sunan ve tüm samimiyetiyle yüreklere dokunan bir hikâye.
Sûret aynası gibi net, sîret aynası gibi derin.