“Ah su “harem” kelimesi! Avrupa bu talihsiz kelimenin mânasini nasil kavrayacak? “Kutsal” ve “yasak” anlamlarina gelen bu Arapça kelime, Türk evlerinde sadece kadinlara ayrilan bölümleri anlatmak için kullanilir. Simdi gözünüzde bir konak (Türk sarayi, büyük bir Türk köskü) canlandirin; Marmara Denizi’ni ve güzelim adalari gören enfes bir manzarasi olsun. Bahçenin ahsap kapilari her daim açik durur. Dilenciler serbestçe içeri girip araba yolunda ve bahçede aylak aylak dolanir; agaçlarin altina oturup meyvelerini yerler. Öyle ki arada kapi olmasa kendinizi hâlâ sokakta zannedebilirsiniz. Siradan bir turist için böyle bir bahçe, bir harabe, bir çöp yigini ya da bakimsiz birakilmis bir alandir. Oysaki isi bilenler buradaki paha biçilmez hazineleri, eski Bizans çesmelerinin kalintilarini, Bati’daki müzelerin bir servet ödeyecegi kilise mahzenlerini ve temel taslarini fark edeceklerdir.” Ingiliz kamuoyunda Türk dostu olarak taninmasina ve belli düzeyde romantik bir içtenlik tasimasina ragmen, Grace Ellison, Dogu’ya ve Osmanli’ya bakan her Batilinin tasidigi birtakim cehaleti, yanlis anlamayi ve dönüstürücü anlayisi bertaraf edemiyor. Batinin Gözüyle Türkler serisinde…