İslam’ın inanç ilkeleri olarak belirlediği her şey, bilgiye dayalı, aklî süreçlerden geçmekte ve ondan sonra akide olarak kabul edilmektedir. Bilgisel temelden yoksun bir bağlılığı Kur’an, zayıf ve güvensiz örümcek ağına (evine) benzetmektedir. Buradan hareketle inancı, salt duygusal bir bağlılık olarak görmek veya tanımlamak, inanmanın duygusal ve irrasyonel bir bağlanma hâli olduğunu iddia eden, Hıristiyanlığın ve pozitivizmin tuzağına düşmek olsa
gerek. Dolayısıyla her ne kadar Kur’an’a göre bilgi iman olmasa da yani imanın özünü oluşturmasa da ya da iman için mutlak yeter sebep olmasa da imanın gerçekleşmesinde, güçlenmesinde etkin olan en önemli sebeplerin başında gelmektedir.