’Oh be hayat bu işte’’ diye düşündüm Şerefler köyümdeki evimin, işimin, yeni hayatımın terasından bakarken. Bir gecede İstanbul’daki hayatıma son noktayı koyarken yaşanmışlıklar ne kadar bana küsmüş olsalar da dönüp arkama bakmadım. Yağmurdan sonraki toprak kokusunu, sabah horoz sesiyle uyanmayı, şimdiye kadar dokunmadığım nasırlı elleri, melisa kokulu bahçeleri,mis gibi tandırlarda sıcacık sunulan ekmekler, bahçede ağacın altında temiz hava alırken yapılan kahvaltıyı bu dünyada yaşamalıydım. Şöyle uzun uzun gerildim sanki 43 yılın yükü, kaosu üstümden uçup gidiyordu. Şanslı bir kadın olduğumu düşündüm. Sessizlik birden yüzüme düşen yağmur taneleri ile içimi ürpertti. Bir anda sağıma soluma hayretle baktım.Etrafımda teknolojiye ait hiçbir şey yoktu. Dünyadan bihaber olmak ne kadar değişik bir duyguymuş.
Oysa savaşlar, cinsiyetler, psikolojik dengesizlikler, iktidar mğücadeleleri,kazalar,ölümler, ihanetler dedikodular buradan ne kadar da uzak görünüyor. Sanki bulutların üstündeyim, ne elimi uzatabiliyorum ne sesimi duyurabiliyorum. Gözlerimi kapattım ve elimde bir asa olmasını diledim. Dünyayı değiştirmek, insanları, hatta kendimi değiştirmek için. Belki de yeryüzünü hak eden tek canlı hayvanlar ve bitkiler diye düşündüm.
Fırçamla, kalemimle isyanlarımı çizdim yıllarca. Yetmedi, ben çizdim ama ölümlere yetişemedim, ben çizdim hırsızları doyuramadım, ben çizdim kazaları engelleyemedim, ben çizdim açlığa engel olamadım, ben çizdim savaşların kanı ile boğuldum, ben çizdim ihanetler örümcek ağı oldu, ben çizdim kıtlıklara açlığa ilaç olamadım, ben çizdim hastalara şifa veremedim ve ben Çizdim Çizdim Çizdim. Sonunda tek başıma kaldım boş bir sayfa ile. Kendimi, ruhumu, ilacımı, güvenimi,kalbimi geri istiyorum.