“Eve dönmenin yollarını arşınlıyorum köhne limanlardan
Ellerimde yirmi yedi kırık var
Ellerim senin hatırladığın gibi değilken yapıyorum bunu
üstelik son süratla
Keskin virajlarla dönüyorum kurtulamadığım tutsaklıktan
Bir anda ve sonsuza kadar
Her veda bir bir yıkımla başlar
Ve her insan kendi cesediyle yola çıkar, bir anda…’’
“Oysa şimdi ben,
İncecik bir saz çığlığı gibi
Bunca kalabalık ortasında, karanlık ve yaralıyım sırtımdan
Sırtımda ardıcın imgesi, önümde yeni bir dünya,
Katıksız bir aşkın suçlu sanılan sanığıyım.
...
Sustur beni artık Rabbim,
Kurtuluş iki dudak aranda...”
Karanlık mı boğar bizi aydınlık mı? Her kaybedilenin
ardından farklı birisi olarak karşılarız hayatı. Dün kaybedi len bugün kaybettiğimizle aynı değildir ve dünkü cesareti miz bugünle aynı değildir artık. Çünkü kimse simsiyah ya
da bembeyaz yaşayamaz hayatı, herkes biraz gridir aslın da.
Bu kitaptaki satırlar her düş kırıklığına aynı cevabı ve remediğimizi, bazen olumlu ve umut dolu iken bazen de
hayatın bazı noktalarında çaresiz hissettiğimizi resmedi yor önümüze. Hayatının dönüm noktasındaki o kelime bir
insanın iki dudağı arasında sıkışıkıp kalmışsa onu söküp
almanın haritası bu satırlarda saklıdır.