Yıllar önce Almanya’ya işçi olarak giden Saygun, hayâsız davranışları nedeniyle sınır dışı edilip İstanbul’u mesken tutar. Hayal tacirliğine soyunur. Ayakkabı boyacısı Sermet Bey’in önüne birkaç umut kırıntısı serpip sevgili eşinin düğün hediyesi olan, ata yadigârı gümüş kapaklı köstekli saatine göz koyar. Ümidin, geleceğin adı Alamanya’dır artık. Gurbete giden şimendifer çıkmaz yola girmiş, ömrünün en verimli çağını geçireceği menzile kırmıştır yönünü… Karlı bir St. Petersburg gecesinde tüm hayatı değişen Erkan Ateş; üç sevdiği candan birini mezara, diğerini şimdilik geleceği meçhul bir emanete teslim eder. Öbürünü de bir hamlede kalbinden söküp atar. Artık tek özgürlüğü dolunay geceleridir… Umman kadar derin bilgili, dolunay kadar parlak fikirli, ay yüzlü bilge adam; hayatın sillesini yemiş, kendisi gibi bigünah saf Anadolu yiğidi olan Sermet Bey’in, dağ gölleri kadar duru gözlerini gördüğü anda beklediği cevheri bulduğunu anlar. Elinin altındaki ziyneti ustalıkla işler, parlatır. Canı, cananı için kurduğu gelecek düşlerine Sermet Bey ve ailesini de dâhil edip ebedî istirahate çekilir... Verdiği mesajlar gayet açıktır. Düğümlenen ve çıkmaza giren tüm yolların kavşak noktası olarak İstanbul’u işaret eder. Zekâsına çok güvendiği Ayberk’e ipuçları bırakır. “Her şey Bizans ile başladı!” sözünden hareketle; Aydan amcanın “Hilal kaşlım, Slav bakışlım” diye hitap ettiği biricik kızı, çıkmazdaki Hilal’e ulaşabilecek mi? Nice aşklara şahitlik yapan tarihî yarımada bu sefer de iki gencin kaderini; Yaradan tarafından gümüş kapaklı, köstekli saat içindeki durdurulmuş zaman diliminde mühürlenmiştir kim bilir?