“Boynu agzinin hemen yaninda yasamla titresiyor; Zoë'nin tatli, sicak kokusu ise basini döndürüyordu. Bir an direnmeye çalisti, ancak çabalari bosunaydi; karsi konulamayacak kadar yakin, karsi konulamayacak kadar cazipti. Sivri disleri disari uzandi. ‘Buna inan,’ diye fisildayip boynunu usulca öptü. ‘Ve buna… Ve buna.’ Sonra da keskin, ipeksi öpücügünü, apansiz ve hedefini sasmayan, jilet gibi keskin, gümüs öpücügünü kondurdu; Zoë'nin bütün sicakligi içine akmaya basladi. Bedenine isleyisini hissedebiliyordu; sicak, sicacik.”
Annesine kanser teshisi konuldugu günden beri hayat, on alti yasindaki Zoë için gün geçtikçe zorlasir. Üzüntüsünden kendi içine kapanan babasiyla aralarindaki uçurum her gün biraz daha büyür. Annesiyle ilgili üzüntüsünü, korkularini hiç kimseyle konusamaz. En yakin arkadasi Lorraine’le bile. Üstelik o da baska bir sehre tasinmak üzeredir. Derken bir gün kapisini bir yabanci çalar. Görünüste on yedilik bir genç adam ama gerçekte üç yüz yasinda bir vampir olan Simon. Zoë bu olaganüstü güzellikteki yabanciyi içeri almaya can atsa da yine de temkinlidir; zira sehirde acimasiz bir katil dolasmaktadir.
Annette Curtis Klause, Ingiltere’de dogdu, ergenlik çaginda Amerika’ya tasindi. O yillarda sürekli kurdugu hayallerinin bir kismini hikâye ve siirlere döktü. Ilk romaninin ilham kaynagi, on bes yasindayken yazdigi vampir siirleriydi. Gümüs Öpücük, yayinlandiginda yazarin hayallerinde bile canlandiramayacagi kadar basarili oldu, harika elestiriler aldi, ödüller kazandi, okullarda ve üniversitelerde okutuldu. Klause bu kitap sayesinde, yazarlik kariyerine ses getiren bir baslangiç yapmis oldu. Kendisi su anda Maryland banliyösünde kocasi ve kedileriyle yasiyor, ayrica tam zamanli olarak çocuk kütüphanecisi olarak çalismakta, ama hayallerinde hâlâ bir kurt kiz.