Halk arasinda Tevrüzü olarak bilinen bir gül çesidi vardir. Bu gül bize 15.asirda Tebrîz'den intikal etmistir. Gül-i Tebrîzî olarak bilinen bu gül yerini sevdigi vakit tek bir kökten, çadir misali nevs ü nema bulur. Kisa kadar uzanan bir hayat serüveni vardir. Bu gülün kokusu öyle latiftir ki gönüllere ferahlik bahseder... Dîvân siiri âdeta bir Gül-i Tebrîzîdir. O diyardan yurdumuza gelmis, biz olmus, bizim olmustur. Asirlar geçse de hiç solmayacak, latif kokusundan Türk edebiyatini asla mahrum birakmayacaktir... Suârânin kaleminden çikan sabâ rüzgâriyla, açilan dîvânlarin/güllerin solmaya hiç niyeti yok... Dîvân edebiyati ile ilgili yazilmis akademik ve deneme yazilarindan mütesekkil bir eser Gül-i Tebrîzî... Temennimiz o ölümsüz güllerden bir demet olan Gül-i Tebrîzî adli eserimizin, size o devrin kokusunu ve bülbül mesrepli sairlerimizin feryatlarini bir nebze hissettirmesidir...