Bak ne anlatacağım, diyorum karşımdaymışsın gibi ve sen gülmeye –yok lıkırdamaya– hazır bir yüzle bakıyormuşsun gibi. Belki de kuşkuyla bakacaksın çünkü son günlerde pek keyfin yoktu, beni dinliyormuş gibi yapıyordun ama aklın başka yerdeydi. Senin eski halini, her şeye boş veren, dünya umurunda değilmiş gibi lıkır lıkır gülüşünü, saçma sapan sorularını ve gölgeli muhabbetlerimizi çok özledim. Bu zorlama olacak, biliyorum, yine de denemek istiyorum.
1983’te yayımlanan ilk kitabı Pazar Güneşi’nden beri bize en olmayacak yerlerden, hiç beklemediğimiz zamanlardan, asla ummadığımız kişilerden bulup çıkarıverdiği öyküleri anlatan Cemil Kavukçu, Gölgeli Muhabbetler’de de hikâyesine kaldığı yerden devam ediyor.
Tek başına da ayakta duran ama birbirine sataşmadan da edemeyen, sonuna gelindiğinde okuyanı bir dostla vedalaşmış gibi hüzünlendiren öyküler bunlar.
Cemil Kavukçu, on yıllardır yazdıklarıyla genç yazarlara önemli bir ders veriyor: Öykü çok da uzakta değil.