Bir ressam olan Penny yıllardır aynı evde uzun hayatından, hayat
arkadaşından artakalanlarla yaşıyordu. Yaşlılığın alelade ritüelle rine teslim olmuş halde, yalnız bir hayat sürüyordu. Ta ki bir gün
dengesini kaybedip düşene dek.
Penny gözünü açtığında kendini bir arabada bulur. Hiç bilmediği,
adını bile duymadığı bir yere götürülmektedir. Partnerinin ayarla dığı söylenen, bütün düzenlemelerin yıllar önce yapıldığı
bir bakımevine.
Başlarda her şey çok güzeldir. Penny’nin etrafı yaşıtlarıy la çevrilidir; birlikte yemek yer, sohbet eder, evin etrafın daki olağanüstü manzarayı izlerler. Penny resim yapma ya bile başlar. Ama zaman geçtikçe günler birbirine karışır.
Penny gittikçe artan güvensizlik ve huzursuzluk hissiyle zaman
mefhumunu yitirir, bu dünyadaki yerini sorgulamaya başlar. Bü tün bunlar yaşlanmanın onulmaz etkilerinin bir sonucu mudur
yoksa gerçekten de şüpheli bir yerde bir yabancı mıdır Penny?
Iain Reid neredeyse hipnotize edici bir anlatıma sahip, hem tutkulu
hem tekinsiz romanı Daha Fazla Zaman’da riayet, üretkenlik, ilişki ler ve yaşlanmanın ne demek olduğunu sorguluyor.