Rüzgârın saklandığı yerden kurtulması gibi, acıma yenik düştüğüm zamanlar,
Elimde ağlamakların erittiği bir mendil... oluyordu. Karanlıkta attığım o eğreti
adımlar, yanmaya hazır bir orman oluşum... Bağırır ancak duyuramazdım çünkü
seslenişim içime doğruydu. Kalbim gözyaşlarımla doluyken duygularımı sözcüklere
çevirme çabamdan da vazgeçiyordum. Güneşin battığı denizler uzaktı, sen de
uzaktın. Annemin ve senin sesindeki merhameti özlüyordum.
Berrak ve saf, kızgın bir ateşe benzeyen ancak su gibi doyurucu da olan,
aşktan başka bir dil bilmiyordum.