1980’lerde Türkiye’de kadin yazari deyince animsayabildigim öyküler, kadin kahramanalrin hep erkek kahramanlarla kurdugu iliskilerde ve kamusal hayatin çesitli alanlarinda kendi kimligini kurmaya çalistigi öykülerdi. Müge Iplikçi’nin öyküleri, kadinlar arasindaki iliskileri, kadinlar için güçlenmenin önemli bir alani olarak öne çikariyor. Kadinlarin kendi aralarindaki "sölen"lerde uzanabildikleri bir uzam, kesfedebilecekleri bir dil var; belki de kadinlik öncesi zamanin kesfi, gizli bahçelerin kaöamak ve dar zamanlarina geri dönüs, oradaki küçük kizarlin inadi ve korsanliklari, yeni yolculuklarin da atesleyicisi oluyor. "Her seye yeniden baslayacagim, dedi kendi kendine. Bu yenilgi saglamak için zeytin mi, kestane mi, hurma desem hiç degil, ne oldugu belli olmayan bir meyvenin sembolünü olusturdugu buyere düstü yolu."