Yillar önce mizah hikâyeleri yazmistim. Ancak kitap yazmak aklimin ucundan bile geçmemisti. Kitap yazsam, ne tarzda ve türde yazarim diye düsündüm. Yazip yönettigim oyunlarimin tarzinda, diyalektik, epik ve mizahi olmasi en dogrusuydu. Bu da yetmezdi. Oyun yazmaya alismis biri olarak karakteri, tipleri konusturuyorum. Yillardir da; "Sen deli misin? Bu devirde tiyatroyla ugrasilir mi?" Sorularina;"Evet. Deliyim. Bu devirde hala tiyatroyla ugrastigima göre, zir deliyim" cevabini veriyorum.Madem ben tiyatro delisiyim, o zaman kitabimi da bu deli yanimla yazmaliyim diye düsündüm. Birçok yazar, içindeki çocugu, sairi, yazari kisacasi sanatçiyi ortaya çikarir. Ben de içimdeki deliyi ortaya çikardim. Ayrica ortaya çikan bu deli benden oldugu kadar bizden de olmaliydi. Türkiye'de yasayan, sosyolojik, psikolojik, siyasi, kültürel, sanatsal durumu elestiren bir deli. Böyle bir deli yazsa yazsa denemeler yazabilirdi. Ya da yazdiklari olsa olsa denemeler olabilirdi. Gördüklerini, duyduklarini, yasadiklarini, delicesine elestiren birisi normal sinifina girer. Oysa bu deli kendi gibi, bildigi gibi hatta akilli gibi elestirmeliydi. Düzgün cümleler kurmamaliydi. Cümleleri absürt, nükteli, karmasik gibi görünen, atlamali oldugu kadar önceki konulara da atif yaparak birbirini tamamlamaliydi. Kendisi için çok ciddi, açiklamali, sivri dilli okuyan için akillica ve komik olmaliydi. "Köy bizim, deli bizim" sözü yerine, "ülke bizim, deli bizim" diye düsündürmeliydi.Siir tadinda okunacak, gülünecek ve çokça düsünülecek ve de halimize aglanacak bir denemeler demeti bulacaksiniz bu yazilarda.