Yoksulluğun, çaresizliğin ortasındaki bu küçücük köyde doğmuştu Kesko.
Geçimsizlik, yokluk ve fakirlik karısı Begi ile kapılarından eksik olmaz. Çobanlıkla geçimini sağlar fakat bu onlara yetmez. Bir tüccar ile tanışır. Ortak olurlar. Durumları düzelmeye başlar ama Kesko’ya yetmez. Daha güçlü, daha zengin olmaya hırslanır. Bir gün deri ticareti için ziyarete gittiği köyde bir imam ile tanışır, onlara misafir olur. Bu imamın varlıklı hayatı, köylünün imama gösterdiği derin hürmet ve saygı dikkatini çeker. İlme merak sarar. Kararını vermiştir. İşte tam da bu nokta da değişir hayatı. O artık bambaşka biridir.
Kesko insanların dini duygularını sömüren, zenginlik için yapmayacağı acımasızlık, hile kalmayan, kadın düşmanı imam adı altında bir sahtekâr oluvermiştir.
İşin garibi köylüler bu sahte ilimciye körü körüne bağlanırlar. Dediklerinden çıkmazlar. Her sözü onlar için bir kıymet olmuştur.
Peki her geçen gün gücüne güç katan, her sözü emir sayılan, müritlerinin gözünü türlü hileyle boyayan Kesko’nun bu gidişi nereye varacaktı?