“Beden, dünyanın kumaşıdır” der Fransız filozof Marleau-Ponty. Felaketler, “yaşam” adı altında kurduğumuz dünyanın bizden bağımsız olduğunu hatırladığımız, “kontrol” dediğimiz sanrının kırıldığı ve sabit gördüğümüz ne varsa belirsizliğe duyduğumuz korku nedeniyle üretimlerle durdurduğumuz akışla karşılaştığımız andır. 3. Gün, yaşamımda hep hissettiğim bu saf gerçeklik olan akışı gözlerimle gördüğüm, kurmak istediğimiz tüm sabitliklerin akıp gideceğini bana tokat gibi vuran ve bunu somutlaştıran yegâne gündü.
Sabitlemeye çalıştığımız gücün ve kudretin ne olduğu gözlerimin önündeydi. Zaman zaman sokakta karşılaştığım, bir rüzgârın kaldırdığı ve oradan oraya savurduğu bir torbayla bunu hissedebiliyor; güneşin yüzümü yakmasında algıladığım tüm duyguların ötesinde neler olduğunu kavramaya çalışıyordum ama bu, bambaşka bir şeydi. Belki de gerçeklikle, akışın gücünün saf etkisiyle hiç bu kadar net karşılaşmamıştı bu gözler. Tanıyamama, belirleyememe, tanımlayamama ve nice kelime kullansam da anlatılamayacak bir ruh haline girmiştim şehirle ilk karşılaşmamda.