Ne yazık ki, Türkiye’de toplumun çoğunluğu, geçmişinde göç ve
yerleştirmeyle ilgili acılı anıları olsa da, iskân kurumunun bugünkü dışa
kapalı ve yabancı korkusuyla zedelenmiş arkaik anlayışını destekliyor.
Oysa, bugünün mağdurları olan yabancıların, mültecilerin, sığınmacıların
konumu, ancak ‘insan hakları’ fikrinin yaygın olarak benimsenmesi ve
içselleştirilmesiyle iyileşebilir. Aynı şekilde, ne yazık ki, kentlerde ve
kırsal alanlarda yerinden edilenler ve kamulaştırma mağdurları adeta
çoğunluğun sessizliğine muhataptırlar.
Toplum mühendisliği lafnn sosyal bilimlerden günlük politikaya
sirayet ettiği günümüzde, bu mühendisliğin en etkili araçlarndan
olan iskân politikalarnn pek az dikkat çekmesi, pek az tartşlmas,
çarpıcı bir çelişki. Şehircilik ve nüfus çalşmalarnn ülkemizdeki önemli
ustalarından Sema Erder’in kitabı, bu tartışmayı açıyor. Kitap aynı
zamanda, Türkiye’nin tarihini iskân politikaları üzerinden okumamızı
sağlıyor: Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi Kürtler ve Aleviler’in
zorla yerleştirilmesi Ulus-devletin yapıtaşı mahiyetindeki 1934 iskân
Kanunu Yeni devletin kurucu unsuru olmaktan dış Türkler statüsüne
Balkan göçmenleri Son şenlendirme uygulamas niteliğindeki 1974
Kıbrıs nüfus yerleştirmesi 1980’lerin ikinci yarısından sonra güvenlik
amaçlı kitlesel sürgünlerı Osmanlı’da iskân kurumunun oluşumundan,
Cumhuriyet dönemine, yerleştirme ve göçertmenin etkili bir yönetim
mekanizması olarak işletildiğini görüyoruz. Erder, günümüzdeki iskân
anlayışını süreklilik ve değişim boyutlarıyla ele alırken; gerek afetler
gerek kamu yatırımları nedeniyle yerinden edilip mülksüzleştirilenlere
de bakıyor ve yeni ıskân Kanunu’nun inşaat sektörünün ıkolaylaştırıcısı
olma işlevine dikkat çekiyor.