Yazar bu kitabında diğer iki romanının çizgisinden çıkarak; Geçmişin karanlıklarında unutulmaya yüz tutmuş olan yaşanmış anıları kaleme almış ve okuyucularını bazen gülümsetip bazen de hüzünlendirerek gerçek hayatlarda, bir bakıma kendi mazilerinde yolculuğa çıkmaya davet ediyor...
Gece zifiri karanlık, yağmur yağıyor, mübarek gök delinmiş gibi ara vermeden yağıyor. Asya iki kuzusuyla sığındığı kovuktan çıkamıyordu. Ama bir an evvel oralardan uzaklaşması gerektiğini biliyordu...
Delikanlı sabah erkenden uyandı ve halen gördüğü rüyanın etkisindeydi. Kapıdan çıktığını gören annesi arkasından; "Oğlum nereye gidiyorsun? Gel de kahvaltını yap. Babanın yanına tarlaya gideceksin" diye seslendi. Ama gördüğü rüya delikanlıyı öyle etkilemişti ki annesini duymadı bile. Hiç oyalanmadan dedesinin yanına gitti ve heyecanla; "Dede öyle bir rüya gördüm ki hemen sana anlatmam lazım" dedi...
Gece karanlık hava da soğuktu. Büyük bir deprem olmuştu. Depremden kurtulan köylüler, ilk şaşkınlıkları geçince okulun önündeki açık alana toplanıp ateş yaktılar. Hem ısınıp hem de alevlerin ışığında köydeki hasarı anlamaya çalıştılar. Gördükleri her ev yerle bir olmuştu. Muhtar o hengame içinde Ali'nin ağlama sesini duyunca, sesin geldiği tarafa koşar adımlarla gitti....