Ağzımız gözümüzün altında değil de üzerinde olsaydı nasıl olurdu acaba? Yemek yerken kaşıktan damlayan çorbanın yağı, tatlının şerbeti gözümüze kaçar mıydı?
Ya da koskoca ceviz ağacında küçücük cevizler yerine koca koca kabaklar yetişseydi. O zaman Nasreddin Hoca gibi; “Ey benim canım Allah’ım! Sen ne yaparsan en güzelini yaparsın. Yarattıklarını hep yerli yerince yaratırsın. Şimdi şu ağaçtan başıma düşen küçük bir ceviz değil de kocaman bir kabak olaydı… İşte o zaman, vay benim halim nice olurdu.” der miydik?
“Yüce Allah sadece midemizi doyuran nimetler vermiyor ki. Aklımızı, kalbimizi, ruhumuzu, gözümüzü ve kulağımızı doyuran gıdalar da veriyor. Bize bunca nimetler veren Allah’ımıza elbette kocamanından bir teşekkür gerekir.”
Salih Dede’nin küçük afacanlar ile gerçekleştirdiği macera dolu yolculukta Yüce Allah’ın yarattığı nimetleri tanımayı, uzak diyarlardaki güzellikleri ve her şeyin yerli yerince yaratıldığı dünyayı en güzel şekilde tanımayı ister misiniz? Haydi, o zaman sayfaları çevirip, maceraya birçok sürprizle birlikte kaldığı yerden devam edelim. Hazır mısınız?