Dünyanin degismeyen yaninda olmaktan, gelecegi güzellestiren rüyalar görmekten ve vazgeçmemekten mutlu, dakikalardir hasir bir sandalyenin üstünde, sanki kimildarsa her seyi yitirecekmis gibi soluk almadan oturuyordu. Sürgündeydi, buraya yüreginin pesinden gelmisti.Hiçbir sey degismemisti. Çok sey degismisti. Bir yaninda 1969, diger yaninda 1991. Eski fotograflar, silinmeyen hatiralar, aliskanliklarinin kozasinda yasayan yorgun erkekler ve fedakâr kadinlar, yarim kadehler... Öfkesini, korkusunu, zekâsini kusan eski arkadaslar... Seria Irmagi, Tunali Hilmi, Tuz Gölü... Dinozorlar, Müslümanlar, Mülteciler, Pis manlar, Kaybe denler...Mehmet Eroglu, Yürek Sürgünü’nde, ilk romanlarini nihayetlendiren bir dönem panoramasi çizerek, 1989 sonrasini anlatiyor. Siyasetin sonraki yillarda nasil biçimlenecegine dair erken tarihli öngörülerde bulunuyor. “Bir çag ölürken yenisinin henüz dogmadigi bir zamanda yasiyoruz.”