İskoçya’nın bu güzel bölgesinde eskiden çok geniş alana yayılan bir orman vardı. Bu orman, dağların ve vadilerin büyük bir kısmını kaplıyordu. Bölgenin kenar kısımlarında hâlâ bu ormanların kalıntılarına rastlanmaktadır. Halkın efsaneleştirdiği ve şarkılara konu yaptığı kanun kaçakları buraya gizleniyorlardı. Bazı büyük savaşlarının bir kısmı da burada yaşanmıştı. İşte hikâyemiz de burada geçiyor.
Zalim soylular tarafından ezilen halk, sürgündeki Kral Antuan’ın İskoçya’ya dönmesini ümitsizlik ve sabırsızlıkla bekliyordu. Asillerin zalim baskısı, onun ülkede olmadığı dönemde tahammül edilmez bir hâl almıştı. Şatolarını birer kale hâline getiriyorlar, komşuları olan soylu kişileri emirleri altına almaya çalışıyorlar, ülkedeki karışıklıktan yararlanmak için kuvvet topluyorlardı.
İskoçya’nın fethedişinin üzerinden en az üç nesil geçmiş olmasına rağmen, akan kanlar unutulmamış, dil ve menfaat birliği kurulamamıştı. Yenenlerle yenilenler, birbirlerine düşman iki topluluk hâlinde yaşamaya devam ediyorlardı. Yenenler hâlâ zaferlerinin gururu içindeydiler. Ötekiler ise, yenilgilerinin utancı altında eziliyorlardı.