Gecenin karanlığına meydan okuyan derin yırtmaçlı, omuzları açıkta bırakan siyah elbisesi içinde adeta bir ilah, bir aşk tanrıçası edasıyla salınıyordu Deniz’im. Fondaki şarkının ezgilerine uyarak ve bir ritüele hazırlanır gibi önünde diz çöktüm. Ellerimle ilmek ilmek işlediğim papatya tacını takdim ettim ona. Bir şehri fetheden hükümdara, şehrin anahtarını teslim eden mağlup bir komutan gibi…
Öyle demiştim ona: “Bu gece sen olarak gel!”
O gece biz olabilirdik. Eğer o gerçekten kendisi olarak gelirse belki de yepyeni bir hikâyeye başlayabilirdik.