Emil Cioran bu kitabi olusturan on bir bölümde ölüm gerçekligini inkâr etmeden var olma egilimi, “solugu kesilmis bir uygarlik” olarak Bati, sürgün, yazgi, roman ve baska konularda kendine özgü keskin gözlemlerini her zamanki sasirtici üslubuyla bir araya getiriyor. Hayat için öldürücü, özü itibariyla tahrip edici olan bir bilgi vardir. Bu kitaptaki metinler iste bu bilgiden yola çikiyor ama ayni zamanda ondan kopuyor; kendilerini bir dizi saskinlik ifadesi, bir kasilmanin anlatimi olarak sunuyorlar. “Olmak” ile “bilmek” arasinda kalan yazar sonunda olmayi seçiyorsa, kendisine karsi, kendi kesinliklerine karsi düsünmeye idmanli oldugu için seçiyor: Kasilmayi bu defa kendi içine, ta en derinine yerlestiriyor. “Ikide bir ‘mutlak’i karsimiza diktiginizde, kendinize çok derinmis gibi, ulasilmaz bir hava veriyorsunuz, sanki uzak bir dünyada, bir isikla size ait karanliklarla ugrasiyor gibisiniz. Sizin disinizda hiç kimsenin yaklasamayacagi bir kralligin majestelerisiniz. Biz ölümlülere, orada yaptiginiz büyük kesiflerden birkaç parça, arastirmalarinizdan kirintilar gösterirsiniz. Ama bütün çabalariniz; okumalarinizin, bilgiç züppeliginizin, kitabi hiçliginizin ve ödünç tasalarinizin ürünü olan bu zavalli ‘mutlak’ sözcügünü terk etmekle sonuçlanir.”