"Nedir bu, dedi kendi kendine, tüm bu olup bitenler nedir, niçin buradayim, niçin hâlâ yasiyorum?
"Belki, diye düsündü, bir kazazedeyim, batan bir gemiden kurtulan son kisiyim. Ama bu daglarda deniz yok. O zaman, dedi, belki gemisi batmis Nuh'um ben. Gemim selde daglara çarpip parçalandi, esim, çocuklarim, kardeslerim, hayvanlarim, hepsi öldü gitti. Felaketten bir isaret kalsin diye geride bir tek ben kaldim.”
Yola çikarken bedeninin bir sogan zari gibi tek tek soyulacagini sanan ama aksine bir agaç kütügü gibi kat kat kabuk baglayan, katilasan bir kahraman. Insan sesinin olmadigi, isitilmedigi bir yere ulasmak için ülkeyi bir uçtan digerine kat ediyor. Hiçbir sey arzu etmiyor sanki, hiçbir sey talep etmiyor. Böyle bir varolus mümkün olabilir mi?
Uzun Yürüyüs Ayhan Geçgin’in dördüncü romani.