Güzel giyinmek ve modayi takip etmek birçok kadin için bir zevk, bir
tür eglence. Ancak bu basit gibi görünen gündelik zevk, birçoklari için
karmasik ve agir bir yüke, hatta zaman zaman iskenceye dönüsebiliyor.
Saatler süren alisveris turlarina, sürekli yenilenen ve dolaplardan
tasan giysilere ragmen, kadinlarin çogu gardiroplarinin karsisina
geçince giyecek bir sey bulamamaktan sikâyetçi. Peki bu durum neye
isaret ediyor?
“Üzerime giyecek hiçbir seyim yok!” cümlesinin ardinda ne tür bir
eksiklik yatiyor? Aranip bir türlü bulunamayan sey, gerçekte kadinlik
kimliginin kayip bir parçasi ya da anne-kiz iliskisinde doyurulamamis
bir sevgi açligi olabilir mi? Sonu gelmez alisverislerin gerçek islevi
nedir? Bagimliliga dönüsen giysi tutkusu, bir tür kendini ifade etme
araci olabilir mi? Giysilere yüklenen “kisilik degistirici” rol, narsistik
yaralari sarmaya mi hizmet eder? Üzerimize geçirdigimiz giysiler,
bedenimiz yerine gerçekte kisiligimizin derin uçurumlarini mi örter?
“Ideal giysi” gerçekten var midir?
Klinik psikolog ve psikanalist Elise Ricadat ile Lydia Taïeb, Üzerime
Giyecek Hiçbir Seyim Yok!’ta kadinlarin giysilerle kurduklari sorunlu
iliskinin altinda yatan sebepleri irdeliyor. Genis bir klinik çalismaya
dayanilarak hazirlanan kitap, kadinlik kimliginin bu boyutuyla
hesaplasmak için yol gösterici bir kaynak.